Aşık olduğunda fethedilmiş kalbin, içinden geldiği gibi yükselen duygusal müziğini sunmaktan korkmaz.
Aşkı kaybetmekten korkmazsın.
Kalbin artık içinden gelen şarkıyı özgürce söyleyebilir.
David Deida (Canım Sevgilim kitabından)
Sevgilinizin gözlerinizin içine bakarken tüm sırlarınızı bildiğini,
sizin huysuz, tatlı, bencil ve cömert hallerinizi bilip,
buna rağmen sizi gerçek anlamda sevmeye devam ettiğini düşünün.
Aynı şeyi sizin de yapabildiğinizi hayal edin.
Bilinçli bir ilişkinin potansiyeli budur.
"Charlotte Kasl"
İlişkiler cennet de olabilir, cehennem de. Sevgiyle de dolu olabilirler, korkuyla da. Hangisi olacağı benim seçimim ile belirlenecektir.
Egom ilişkileri, onları tanımladığım biçimde, ihtiyaçlarıma hizmet etmek üzere kullanacak, eksik olduğunu düşündüğüm şeyi sürekli telafi etmeye çalışacaktır.
Gerçekte ilişkilerimin amacı gelişmeyi, neşeyi ve mutluluğu azami biçimde yaşamaktır.
Tanrım,.... ile ilişkimi, senin ellerine teslim ediyorum.Umarım ki varlığım, onun hayatında bir ışık olur.Onun varlığı da benim hayatımda.Dilerim ki ona karşı düşüncelerim masumiyet ve sevgi dolu olurken, o da bana karşı aynı düşünceleri besler.
"Marianne Williamson"
Her şeyden fazla, önce kendimi istiyorum.
Dürüstlük ve doğrulukla yaşamak istiyorum.
Ne içimdeki mücevheri gizleyecek ne de kusurlarımı örtmeye çalışacağım.
Pazarlık yok, gerçeklikten kaçmak yok, kendimi kandırmak yok, yalan yok.
"Charlotte Kasl"
Her insan, eşsiz, sadece ona ait olan bir şeyleri yapmak için dünyaya gelmiştir.
Hayattaki amacınız, kendinizi tanımak ve hangi eşsiz yaratım için dünyaya geldiğinizi bulmak olmalıdır.
"Stefano D'Ânna`
Yaşamın dişil gücüne güvenmemiz gerektiğini öğrendiğimizde, bu enerjinin hiç plan yapmadan yaşamımızın her alanına yayıldığını görebiliriz.
Kaç tane önemli ilişkimiz "tesadüfen" buluşmalarla başlamıştır.
Eğer tam anlamıya güven olsa, güven ve hislerimizle tam olarak hareket etmeye başlasak, hayatımız nasıl değişirdi?
Kendimizi sürekli zorlu bir yola sürüklemektense hayatın, dansın, aşkın, sevişmenin, bahçede küçük bir yürüyüşün, gökyüzündeki masalların gücüne biraz daha fazla zaman ayırsak ne kadar da mutlu olurduk.......
David Deida (Yakın İlişki kitabından)
- Tek başınalığını keşfedince yaratıcı olursun, birçok işi birden başarabilirsin, çünkü bunları yaparken kendinden kaçıyor olmazsın.
- Aşkın özgürlük verici bir kalitede olması lazım, sana zincir vurması değil; sana kanat takıp mümkün olduğunca yükseklere uçmanı sağlaması lazım.
- Kendini sev… Bu radikal bir değişimin temelini oluşturabilir. Kendini sevmekten korkma. Tamamen sev ve şaşıracaksın.
- Aşk yaşamının en büyük deneyimidir ve aşk enerjisi ile deneyimlere girmeden yaşayanlar hayatın ne olduğunu asla öğrenemezler. Fazla derinlere inmeden yaşamın yüzeyinde kalırlar.
- Yalnız olmak bir başkasına ihtiyacın olduğu anlamını taşıyor; tekbaşınalık ise tamamen kendi içine döndüğün, kendine odaklandığın anlamına geliyor. Sen kendi kendine yetiyorsun.
- Aşk olduğu zaman seven ve sevilen birlikte aşkın içinde kaybolur. Eğer özgürlük ve aşka sahip olursan başka şeye ihtiyacın kalmaz.
- İçin mutlulukla dolup taştığında içinde şiddetli bir paylaşım arzusu doğar. Bu paylaşım aşktır. Mutluluk mertebesine erişmemiş birinden alabileceğin bir şey değildir.
- Yeryüzündeki tek günah kendini unutmaktır. Ve bütün güzelliği ile kendini hatırlamak tek erdem, tek dindir.
- Ruh ancak özgürken gelişebilir- aşk onu özgür kılar.
"OSHO"
Hintli iş adamı yatırımcı, yardımsever ve Tata Sons'un başkanı Ratan Naval Tata'nın Londra'daki konuşmasından hayata dair güzel satırlar...
1. Çocuklarınızı zengin olmaları için eğitmeyin. Onları mutlu olmaları için eğitin.
Böylece yetişkin olduklarında eşyaların fiyatını değil değerini bilirler.
2. Yiyeceklerinizi ilaçlarınız gibi yiyin. Aksi durumda yiyeceğiniz olarak ilaçları yemek zorunda kalırsınız.
3. Sizi seven hiçbir zaman terketmeyecektir çünkü bırakmak için 100 sebep de olsa tutmak için bir sebep bulacaktır.
4. İnsanoğlu olmakla insan olmak arasında pek çok fark vardır. Çok azı bunu anlar.
5. Doğduğunuzda sevilirsiniz. Öldüğünüzde sevileceksiniz. Arasını Siz başarmalısınız...
Hızlı yürümek istiyorsanız yalnız yürüyün..
Fakat uzun yürümek istiyorsanız beraber yürüyün....
Dünyadaki altı en iyi şifacılar;
1.Güneş ışığı
2.Dinlenme
3. Egzersiz
4. Diyet
5.Kendine Güvenme
6. Arkadaşlar
Hayatın her aşamasında devam ettirin ve sağlıklı hayatın keyfini yaşayın.
Aya bakarsanız Tanrının güzelliğini görürsünüz...
Güneşe bakarsanız Tanrının gücünü görürsünüz...
Aynaya bakarsanız Tanrının en iyi yarattığını görürsünüz.
Bu yüzden kendinize inanın. Ona güvenin ve hayat denilen yolculuğun keyfini yaşayın......
Sizin için seçtiğim şarkı Emilia'dan... Big big world... Keyifli dinlemeler...
22 Aralık – 19 Ocak YABANKAZI
“Bilge, dingin, yardımsever bir lider!”Uğurlu taşı: Kuvars Rengi: Beyaz
• Evrenin tüm enerjisini kullanabilme yeteneği
• Sakin, dingin bir kişilik
• Olayları kavrama yeteneği
• Dikkatli, titiz ebeveyn
• Hata yapmamak için çok çalışma
• Arkadaşlık ve dostluk seçiminde çok dikkatli
• Sindirim sisteminde hassasiyet
• Büyük gelişimlere açık
• Morali bozukken çekingen ve içe kapanık
• Lider olma kabiliyeti
• Alışkanlık ve geleneklerine bağlı
• Ev hayatında düzenli ve özenli
• Arkadaşlarını ve çevresini geliştirmeye eğilimli
• Güçlü intikam duygusuna sahip
• Çok sayıda değişik işi ve görevi yürütebilme yeteneği
• Kusursuzluk tutkusu
• İnsanlar ve doğa ile kolayca uyum sağlama
• Dayanıklılık, bazen katılaşma
• Aydınlık ama ulaşılması zor bir kişilik
• Kusursuz bir bilge
20 Ocak – 18 Şubat SUSAMURU
“Sevimli, cana yakın, iletişimi yüksek bir yardımsever!”Uğurlu taşı: Gümüş Rengi: Gümüş
• Arkadaşları tarafından sevilen, sayılan bir kişilik
• Duygularını saklamaya meyilli,
• Karşı koyulması zor,
• İştahlı, yemek yemeyi seven
• İyi bir baba, iyi bir eş,
• Akıllı, Cesur
• Esnek ve yardımsever
• Sosyal yardımlaşma konularına eğilimli,
• Güvenilir bir dost,
• Dalgın ve hayalci,
• Uzak ülkelere gitmeye eğilimli,
• İyi bir dert ortağı,
• Hassas noktası; Sinir sistemi
• Affedici,
• Güçlü bir içgüdü ve altıncı his,
• Tehlikeli durumlarda yanlış kararlar almaya eğilimli,
• Kendilerini başkalarının yerine koyabilme kabiliyeti,
• Aşırı korkusuzluk sonucu tehlikeli işler yapabilme,
• Sürekli yeni planlar yapma,
• İlk adımları atarken kararsız,
• Özgürlüğüne düşkün,
• Herkesle dost!
19 Şubat – 20 Mart PUMA
“Kıvrak ve güzel bir duygu yumağı!”Uğurlu Taşı: Firuze Rengi: Mavi – Yeşil
• Kendi alanlarına ve özeline düşkün,
• Duygusal ama duygularını göstermeyen,
• Zor güvenen ve ihtiyatlı,
• Ruhsal bir avcı,
• Evine düşkün,
• Yalnızlık duygusu güçlü,
• Sezgileri yüksek,
• Kıvrak zekâlı,
• Doğru olanı yaptıkları konusunda güvenceye ihtiyaç duyan,
• Sevecen, neşeli bir ebeveyn,
• Hareketli,
• Duyarlı,
• Uysal,
• Akıl almaz bir düş gücü,
• Hassas nokta: Mide – Bağırsak,
• Köşeye sıkıştıklarında kavgacı ve atik,
• Güvendiklerine tüm yüreği ile sevgi gösterme,
• Anlaşılması zor, gizemli,
• Güçlü sezgiler,
• Duyguları baskı altında tutma eğilimi,
• Atik bir ruhsal koşucu,
• Başkalarının göremediğini gören,
• Romantik.
21 Mart – 19 Nisan ALADOĞAN
“ Görkemli ve büyüleyici bir iyilik sembolü!”Uğurlu Taşı: Opalin Rengi: Sarı
• Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji,
• Daldan dala atlayan,
• Hızlı gelişme, değişme kapasitesi,
• Düşünce ve duygularında çok açık,
• Açık sözlü ama bazen patavatsız,
• Yalana ve yalancılığa tahammülü olmayan,
• Korkusuz,
• İleri görüşlü,
• Kızgın olduklarında saldırgan ve çok tehlikeli,
• Bağımsız,
• Kolayca dikkati dağılan,
• Enerjilerini yönlendirmeye başaranlar için iyi bir yönetici,
• Sağlam bünyeli,
• Hassas Nokta; Baş bölgesi, sık baş ağrısı,
• Herkesle anlaşan,
• Doyumsuz bir güç ve enerji isteği,
• Yeryüzü işlerine aşırı eğilim,
• Dost ve adil bir ebeveyn,
• Coşkulu,
• Heyecanlı,
• Arkadaş yanlısı, geniş bir çevre,
• İletişim gücü yüksek,
• Pırıltılı,
• Etkileyici,
• Hayır demesi zor!
20 Nisan – 20 Mayıs KUNDUZ
“Herkese yaşam gücü ve tadı veren denge merkezleri!”Uğurlu taşı: Krisokol Rengi: Mavi
• Dengeli, ağırbaşlı,
• Değişimi sevmeyen,
• Planlı,
• Eşyalarına düşkün,
• Bir işi yaptığı zaman hem güzel hem yararlı olmasına çalışan,
• Fiziksel olarak çok güçlü,
• Sürekli barışı arayan ve barış ortamlarını tercih eden,
• Toprağa, köke bağlı önem veren,
• El becerileri yüksek,
• Her türlü fiziksel ortama uyum sağlayan,
• Kendi rahatı ve huzuru için çevreyi düzenleyen,
• Tek boyutlu düşünceye kolayca kayabilen,
• Sessiz, sakin,
• Güven duymadıkları zaman geride kalıp dinleyen,
• Sinirlenince yıkıcı,
• Suyla ilgilenmekten hoşlanan,
• İşleri sürtüşmesiz, uyumlu hale getirmeyi başaran,
• Maddi alanda güvenceyi seven,
• Evliliği ciddiye alan ve eşine sadık olan,
• Tutarlı ve dengeli ilişkileri tercih eden,
• İç huzura önem veren,
• Kararlı ve dirençli ama bir o kadar da tehlikeli!
21 Mayıs – 20 Haziran GEYİK
“Çekici, hareketli, duyarlı bir şifacı!”Uğurlu taşı: Akik Rengi: Beyaz – Yeşil
• Hareketi seven,
• Aynı anda birkaç işi yapabilen,
• Durmadan bir düşünceden ötekisine geçen,
• Çok uyanık ve zeki,
• Koruma içgüdüsü fazlası ile gelişmiş,
• Güzel olan her şeyi seven,
• İlişkilerinde fiziksel görünüme önem veren,
• Sanatçı kişilikli,
• Yeni buluşlara meraklı,
• Yeni tatlar, yeni yerler görmeyi seven, maceracı,
• Gülmeyi seven bir kahkaha makinesi,
• Monogamist ilişkilere yatkın olmayan,
• Sevgi dolu bir ana-baba,
• En küçük işte bile güzellik yaratabilen,
• Hassas nokta: Damar tıkanıklıkları,
• Kalıcı ilişkileri olması gereken,
• Sevinmeyi ve sevinç duygusunu çok önemseyen,
• Yaratıcı,
• Konuşkan,
• Dünyanın tüm güzelliklerini görebilen,
• Duyarlı,
• Keyif almayı bilen,
• Maceracı!
21 Haziran – 22 Temmuz AĞAÇKAKAN
“Aile ortamlarının ve sevginin vazgeçilmez merkezi!”Uğurlu Taşı: Kırmızı Akik Rengi: Pembe
• Gizemli yetenekleri olan,
• Dengeli ortam ve dengeli durumları tercih eden,
• Olayların iç yüzünü kolayca kavrayan,
• Korunaklı yuvalar isteyen,
• Muhakkak sevdikleri bir eşe ihtiyaç duyan,
• Düzenli, iyi ilişkiler kuran,
• Çok hırslı,
• Anaç, evcimen,
• Sevmeyi ve sevilmeyi çok önemseyen,
• Yardımsever,
• Dinsel ve mistik eğilimleri olan,
• Uzak çevreye kadar herkesle ilişki içerisinde olan,
• Uyumlu, • Güven duygusuna önem veren,
• Çabuk korkan,
• Milliyetçilik duyguları güçlü olan,
• Maddi güvence olmayınca mutsuz olan,
• Hassas Nokta; İç hastalıkları,
• Yaşamda her zaman ruhsal bir amaç arayan,
• Huzursuz olunca hastalanma eğilimine sahip,
• Sağlam ve güvenilir bir dost!
23 Temmuz – 22 Ağustos MERSİNBALIĞI
“Gösterişli, bağımsız, sevilen, keskin görüşlü bir fırtına!”Uğurlu Taşı: Grena Demir Rengi: Kırmızı
• Soylu, görkemli düşünmeyi seven,
• Dost ama alaycı,
• Gerçek duygularını saklayan,
• Hassas nokta; Soğuk algınlığı, boğaz ağrısı, hazımsızlık,
• Çok cesur,
• Başkalarının kendilerine verdiği acıyı unutmayan,
• Başkalarına duygusal çözümler sağlamayı seven,
• Liderlik duyguları çok güçlü,
• Egemenlik kurmayı seven,
• Bazen kibirli,
• Çok zeki, uyanık ve hareketli,
• Çocuklarına karşı korumacı,
• Tükenmez bir güç kaynağı ve ruhsal derinlik,
• Çok sağlam bir korunma zırhı,
• Okumaya meraklı,
• Haksever, iyi niyetli bir yönetici,
• Hırçın davranışların altında yumuşak ve kırılgan bir yürek,
• Acılarını, dertlerini asla göstermeyen,
• Psikolojik ve fiziksel sıkıntıları kolayca çözümleyebilme yeteneği,
• Başka insanların üzerinde güçlü etkiler yaratan,
• Beklenmedik, hesapsız öfke patlamaları olan,
• İyi yürekli, duyarlı kişiler!
23 Ağustos – 22 Eylül BOZAYI
“Çözümlemeci ve mantıklı düşünme yeteneği olan bir organizatör!”Uğurlu Taşı: Ametist Rengi: Erguvan
• Mantık ve zekâ gücü,
• Adalet duygusu güçlü olan,
• Yalana karşı hassas ve hemen hisseden,
• Öfkesinde soğukkanlı, sevgide güçlü,
• Konuşmayı seven,
• Aynı zamanda uzun süre suskun kalabilen,
• Aynanın arkasını görebilen, korkutucu bir düşman,
• Mistik âleme yakın ve şifa verme gücü,
• Akıllarına koydukları zor, kolay her şeyi yapabilen,
• Sorumluluk duygusu çok güçlü,
• Sevecen ve fedakar bir ana-baba,
• Temiz, titiz,
• Disiplinli ve düzenli,
• 6. hissi çok güçlü,
• Aldatılmaya tahammülü olmayan,
• Sorunları kolayca çözebilen,
• Zayıfları kollayan,
• Ruhsal gelişim konusunda araştırıcı,
• Yemeğe düşkün ama rejimi de seven,
• Hekimlik, yönetim ve savunma konularına meyilli,
• Hassas Nokta; Mide, bağırsak ve kalp,
• Tasarıları ve düşüncelerinin bozulmasına asla izin vermeyen,
• Dürüst ve etkin bir kişilik, liderlik özelliği!
23 Eylül – 23 Ekim KARGA
“Özveri, nezaket ve kararlılığın mükemmel bir bileşimi!”Uğurlu Taşı: Jasper Rengi: Kahverengi
• Yardımsever,
• Doğa ile ilişkide olmayı seven,
• Ani, beklenmedik manevralar yapabilen,
• İç dengeleri bozulmazsa uzun süre çalışabilen,
• Ruhsal alanda çok rahat olan,
• Hayattan zevk almayı bilen,
• Küçük şeylerden mutlu olan,
• Her şeyin iyi ve kötü yanını kolayca görebilen,
• Çelişkili,
• Her türlü düşünce ve akımı izleyip öğrenmek isteyen,
• Sevdiklerine karşı aşırı korumacı hatta yıkıcı,
• Kendilerini bulmak için zamana ihtiyaç duyan,
• Hayvanlara düşkün,
• Evine özenen, zevkli, dekorasyona meraklı,
• Güzel şeyleri seven,
• Estetiğe düşkün,
• Kendilerini bulmakta bazen zorluk çeken,
• Çok sevimli,
• Çok fedakâr bir ebeveyn,
• Kucaklanmayı ve öpücüğü seven,
• Güven vermeyi ve güven kazanmayı seven ve kolayca öğrenen,
• Hayatı dolaysız ve yoğun yaşayan,
• Güzel ve yakışıklı insanlardır!
24 Ekim – 21 Kasım YILAN
“Ruhsal güçleri çok yüksek duyarlı insanlar!”Uğurlu taşı: Bakır – Malakit Rengi: Turuncu
• Ruhsal seslere karşı duyarlı
• Uğraştıkları işte başarılı,
• Kendi söylediklerini benimseten,
• İlişki kurdukları şeyleri dönüştürme yeteneği,
• Tükenmez bir enerji,
• İyileştirici güçlere sahip,
• Hassas Nokta: Karın ağrısı,
• Çevrelerine yardımcı olma yeteneği,
• Bazen dar kafalı,
• Karar verme aşamasında yardım almayı sevmeyen,
• Aydın bir kişiliğe sahip,
• Çatal dilli,
• Soğukkanlı,
• Çok gizemli,
• Ketum,
• Kusursuz,
• Etrafa kolayca uyum sağlayan,
• Çocuklarına yetki vermeyi seven,
• Kendi özlerini değiştirebilme gücü,
• Saklı işler çevirmeyi seven,
• Çok çekici,
• Dokunma ve titreşimlere olağanüstü duyarlı,
• Farklı bir kişilik!
22 Kasım – 21 Aralık WAPİTİ
“Yeniden doğan veya yeniden doğurabilecek bir güç simgesi!”Uğurlu Taşı: Obsidiyen Rengi: Siyah
• Parlak, saydam yapılı bir kişilik,
• Sık sık ikilem yaşayan,
• Yaşamları boyunca bıçak sırtında yürüyen,
• Dış etkilerden gerçek özleri çıkarmayı çok iyi beceren,
• Yumuşak ama güçlü bir yapıya sahip,
• Çevrelerine karşı antiseptik bir etkiye sahip olan,
• Çok güçlü bir adalet duygusuna sahip,
• Güçlü içgüdüleri olan,
• Ruhsal düğümleri kolayca çözebilen,
• Yükseklere tırmanmayı başarabilen,
• Sağlam içgüdüleri olan,
• Yakın ilişki kurmaktan çekinen,
• Sıcak kalpli, sevgi dolu olabilen,
• Fikirlerinden asla caymayan, kendi bildiğini okuyan,
• Bazen aşırı cesur,
• Erkenden olgunlaşan,
• Çabuk öğrenen,
• Öfke nöbetleri geçirebilen,
• Kazandıkları bilgileri herkesle paylaşan,
• Gururlu,
• Saygı ve sevgi uyandıran, neşeli Wapiti’ler!
'Alıntı'
Bazen bir insan çıkar karşınıza...
Onunla zamanın ötesinde bir tanışıklık hissedersiniz, tam kalbinizde... Kendinize açıklamaya çalıştığınız ama açıklayamadığınız bu tanışıklık sizi ona büyük bir güçle çekerken bu çekilişte sizden istediği yalnızca teslimiyettir... Sorgusuz, sualsiz, koşulsuz bir teslimiyet...
Sorular birbiri ardına uçarken zihninizde ya onların peşinden gitmeyi ya da karşılaştığınız bu büyük buluşmayı keşfetmeyi seçersiniz... Sonuç sizin seçiminizle şekillenecek, hayatınız yaptığınız seçimle mucizeyi ya da 'güvenli rutini' belirleyecektir...
Tam o anda bilinmezliğe adım atabilir misiniz? Kalbinizden yükselen sese cesaretle uyabilir misiniz? Sizi baştan çıkarmasına izin verebilir misiniz? Eğer tüm kuşkularınıza ve mantık dışılığına rağmen siz de masallara, kahramanlara, cennete ve mucizelere ve en önemlisi AŞK'a inanıyorsanız, yaptığınız seçimden bir an bile pişman olmayacaksınız...
Bu bedende, insan varlığında, kısıtlı zamanınızda ve yaşamınızda ruhunuzda iz bırakacak an'lara adım atacaksınız... Belki yaralanacak, belki yaralayacak, belki üzülecek, belki üzeceksiniz ama daha önce böyle bir mucize yaşamadığınızı ve bir daha yaşamayacağınızı çok iyi biliyor olacaksınız...
O halde bırakın kendinizi bilinmeze... O'nu, kendinizi, AŞK'ı keşfe.......
Gecenize eşlik etmesi için seçtiğim şarkı Adele'den... Million years ago... Keyifli dinlemeler... :)
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda,
Anladım ki...
Duygusal acılar ve keder, bir uyarıydı bana.
Kendi gerçeğime karşı yaşadığımı anımsatan.
Biliyorum, bugün buna "özgün olmak" diyorlar.
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda,
Zamanı gelmediğini,
Ve o kişinin hazır olmadığını bildiğin halde onu,
İsteğimizi yapmaya zorlamanın,
O insan kendim de olsam,
Ne kadar utanç verici olduğu anladım...
Bugün buna, "kendine saygı duymak" dendiğini biliyorum.
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda,
Başkalarının hayatına özenmekten vazgeçtim.
Ve önüme çıkan zorlukların,
Olgunlaşmam için aşmam gereken engeller olduğunu fark edebildim.
Günümüzde buna, "bilgelik" dendiğini biliyorum.
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda,
Her zaman her fırsatta,
Doğru zamanda, doğru yerde bulunduğumu anladım.
O andan itibaren de huzura erdim.
Bugün buna, "varoluşa saygı" dendiğini biliyorum.
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda,
Kendime ayırmam gereken zamanı başka şeylere harcamaktan,
Geleceğe ilişkin büyük projeler yapmaktan vazgeçtim.
Bugün artık yalnızca bana keyif ve mutluluk veren,
Sevdiğim ve hoşuma giden işleri,
Kendime özgü yol, yordam ve tempoyla yapıyorum.
Günümüzde buna, "kendine karşı dürüstlük" dendiğini biliyorum.
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda,
Sağlıklı olmayan her şeyden kurtardım kendimi.
Yemeklerden, insanlardan, nesnelerden, durumlardan.
Hepsinden önce de beni benden koparıp diplere çeken şeylerden.
Başlangıçta buna "sağlıklı bencillik" diyordum,
Bugün biliyorum ki, bu "kendini sevmek"tir.
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda,
Vazgeçtim.
Her zaman kendi haklılığıma inanmaktan,
Daha az yanılmaya başladım böylece.
Bugün anladım buna "sade olmak" dendiğini.
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda,
Düşüncelerimin beni zavallı ve hasta edebileceğini fark ettim.
Buna karşın yüreğimin gücünü yardıma çağırdığımda,
Aklım değerli bir ortak kazandı.
Bu ilişkiye bugün "yürek bilgeliği" diyorum.
Kendimizle ya da başkalarıyla tartışmaktan,
Çatışmaktan ve sorun yaşamaktan korkmamalıyız.
Çünkü yıldızlar bile bazen birbiriyle çarpışır,
Ve yeni dünyalar oluşur.
Bugün bunun "YAŞAMAK" olduğunu biliyorum!
Charlie Chaplin'in 16 Nisan 1959'da 70. doğum gününde yazdığı yazı...
Hayatı her ne olursa olsun çok da ciddiye almamak gerektiğini, her oluşta esprili bir yan bulmanın ruhu özgürleştirdiğini fark ettiğimden beri seviyorum böyle şeyleri. İşte spritüel konulara ilgisi olanları eğlendirecek esprili yorumlar :)
- Evren Sağolsun!
- Rampaların ustasıyım, Meditasyonun hastasıyım :)
- O şimdi Reiki Master ;)
- Huzur, kuantum fiziğinde!
- Miras değil; 3 vizyonlama, 2 imgeleme :p
- Evrenle kavgalı, çilekeş yaşam koçu :)
- Geçme tekamül köprüsünden, ürkütürsün egoları.. sakın düşme aşağı kapatırsın çakraları ;)
- Hasret kaldım, bir sana bir de lusid rüyaya!
- Tek rakibim neurolinguistic format :)
- Asfaltta geçme beni, astralde mahcup ederim seni ;)
- Hatalıysam evrene mesaj gönder :p
- İstanbul Ankara 4 saat, dinamik meditasyon 24 saat!
- Spritüelsin dediler, kız vermediler :)
- Çekim yasasının ustasıyım, kryon’un hastasıyım!
Sevgili Yasemin’e teşekkürlerimle :)
Birisi sana; “Aynı şeyden bahsediyoruz” dediğinde,
Ona de ki; “Aynı şeyden bahsetmiyoruz”
Birisi sana “Sorgulama sadece inan” dediğinde,
Ona de ki; “Sorguluyorum ve düşündüğüm şeye yüksek bir inancım var”
Birisi sana; “Benim otoriteme karşı gelme” dediğinde,
Ona de ki; “Daha yüksek bir otorite var, ben onu takip ediyorum”
Birisi sana; “Fikirlerin baştan çıkarıcı” dediğinde;
Ona de ki; "Hayır benim fikirlerim baştan çıkarıcı değil, kıymetli”
Birisi sana; Fikirlerin tehlikeli dediğinde;
Ona de ki; “Evet benim fikirlerim tehlikeli ve sen neden bu kadar korktun?”
Birisi sana “Bu daha olmamış dediğinde”;
Ona de ki; “Olacak”
Birisi; “Bu henüz gelişmemiş, olgun değil” dediğinde;
Ona de ki; “Yaşamda her şey küçük başlar ve büyümesine izin verilmelidir”
Birisi; “Bu yeterince iyi düşünülmemiş” dediğinde;
Ona de ki; “Bu her şeyiyle çok iyi düşünüldü”
Birileri sana “Fazla tepki veriyorsun” dediğinde;
Onlara de ki; “Siz, yeterince tepki vermiyorsunuz dostlar”
Birileri sana “Duygusallık yapıyorsun” dediğinde;
Onlara de ki; “Tabii ki duygularım çok yerinde ve sahi; seninkilere ne oldu?”
Birileri sana; “Mantıklı değilsin” dediğinde,
Onlara de ki; “Ben mantık değil, duyunun kendisiyim”
Birileri sana; “Seni ağladığında anlayamıyorum” dediğinde;
Onlara de ki; “Kuşkusuz ben aynı zamanda hem zırlak hem de hiddetli olabilirim”
Birileri sana; “Çok öfkeli olduğun zamanlarda seni anlayamıyorum” dediğinde;
Onlara de ki; “Nazik, tatlı veya sessiz olduğum zamanlarda beni duymadınız”
Birisi sana; “Esas noktayı kaçırıyorsun” dediğinde;
Ona de ki; “Ben herhangi bir noktayı kaçırmıyorum fakat görünen o ki sen benim işaret ettiğim noktayı kaçırıyorsun, neyden bu kadar korkuyorsun?”
Birisi sana; “Kuralları çiğniyorsun” dediğinde;
Ona de ki; “Evet. Kuralları çiğniyorum”
Birisi sana; “Bu pratik değil dediğinde”;
Ona de ki; “Bu çok pratikçe yapılmış bir anlaşma, teşekkür ederim”
Birisi “Kimse sana inanmayacak, seni takip etmeyecek, kimse bunu yapmayacak” derse,
De ki; “Ben yapacağım, ben inanacağım ve zaman içinde dünya beni takip edecek”
Birisi “Kimse bunu dinlemek istemiyor” derse;
De ki; “Biliyorum, sen, bunu dinlemekte çok zorlandın”
Birisi “Bu kapalı bir sistem bunu değiştiremezsin” derse;
De ki; “Ben kapıyı iki kere çalacağım ve eğer cevap yoksa O zaman o sistemin kapılarını havaya uçuracağım ve sistem değişecek
Birisi “Seni dikkate almayacaklar” derse;
De ki; "Beni dikkate alacaklar ve yüzlercesi, binlercesi arkamda durarak”
Birileri; herhangi bir şey için “zaten iyi bir şekilde yapıldı” derse;
De ki; “Henüz yeteri kadar iyi değil”
Daha zamanı değil, dediklerinde,
Onlara de ki; “Zamanı geldi de geçiyor bile”
Birileri; henüz doğru gün, doğru ay, doğru yıl değil derlerse;
Onlara şöyle de; doğru yıl geçen yıldı,
Ve doğru ay geçen aydı,
Ve doğru gün dündü
Ve sen takvimin gerisinden geliyorsun...
Peki, Allah aşkına sen bu konuda ne yapacaksın?
Sen kim olduğunu sanıyorsun dediklerinde;
Anlat onlara
Anlat kim olduğunu
ve geri çekilme
Ben çektim, sen de çekmek zorundasın, dediklerinde
Hayır hayır hayır de,
Ben uzun zaman acı çektim ve sen de acı çekmek zorundasın derlerse;
Hayır hayır hayır de,
Sen iyi, geçinmesi zor, iflah olmaz, cüretkar,
mantık dışı ve makul olmayan bir kadınsın derlerse;
Evet evet evet de..
Ve sana daha kötü haberlerim var;
Biz kızlarımızı ruhumuzla besliyoruz
Ve annelerimizi,
Ve kız kardeşlerimizi..
Oğullarımıza ve babalarımıza
Gösteriyoruz... Sadece bizim gibi olmaları için...
Clarissa Pinkola Estes
Orjinal Kaynak: http://ncronline.org/blogs/el-rio-debajo-del-rio/how-silence-woman-retrieving-her-voice
İki insanın birlikteliği ruhsal bir okuldur.
Bunun farkında olan partnerlerin önünde bir tür okul müfredatı belirir .. Birlikte gelişmek, bunun için birbirine destek olmak ve partnerinin önündeki engelleri kaldırmaya çalışmak… Bu okulda erkek ve kadın kimliklerinin temsil ettiği farklılıklar, eşitlik, zıtlık ve tamamlayıcılıklar öğrenilir.
Yerleşik model ise bunun tam tersine, yerinde saymaya, gelişmemeye, değişmemeye yol açar. Kültür, coğrafya ve inançlarımız ne olursa olsun, aşağıdaki kıyaslama ruhsal evrim yolunda kemâle ilerleyen insanların bir araya gelerek oluşturdukları arkadaşlık, akrabalık, aile ve toplum yapısını da özetlemekte..
Hepimiz karşı cinsle mükemmel bir ilişki içinde olmayı arzulamışızdır. Bazılarımız bunu ilk defasında başarmış, bazılarımız birden fazla başarısız denemeden sonra aradığını bulmuş, kimimiz de hâlâ aramaktadır. Bu konuda endişeye gerek yoktur. Eskilerin dediği gibi “Her birimizin bir ruh eşi (öteki yarısı) vardır”. Er ya da geç, siz ve sevdiğiniz sevginin en ince derecelerini deneyimlemek üzere bir araya geleceksiniz.
Bunun ne zaman olacağı sizin GERÇEĞİ ne kadar çabuk anlayacağınıza bağlıdır. “Normal” ya da “Geleneksel” çift yapısındaki tipik hataları tanımak hayati önem taşır. Bu yapıdaki çift daha başından itibaren başarısızlığa mahkumdur. Hatalarımızın farkına varmakla en yüksek idealler üzerine kurulu mükemmel birlikteliği oluşturabiliriz.
Aşağıda Geleneksel ve Ruhsal ilişki tiplerinin bir karşılaştırmasını bulacaksınız. Bu metni bireysel olarak okumak, ilişkinizdeki yerinizi, ikili ilişkinizi ve eşinizi daha iyi anlamanızı sağlayacaktır.
Amacımız size güzel bir rüya gördürmek, bir kaç dakikalığına hoş vakit geçirtmek ya da ulaşılmaz bir ütopya sunmak değil. Belki de ruhsal yoldaşınız olacak kişi zaten hayatınızdadır. Ancak uyandırılmayı bekliyordur.
Geleneksel Çift ve Spiritüel Çift aslında iki zıt yapı da değildir. Biri başlangıç noktası, diğeri ise hedef olarak algılandığında her ilişkiyi ileri götürmek mümkündür.
Bunun şartı tarafların böylesi bir ilerlemeyi kendisi ve eşi adına arzulamasıdır.
Geleneksel Çift
Çifti neyin motive ettiği belirsizdir. Genellikle daha önceden başkalarının tanımladığı bir modele uyulur. Üyelerin kendi değerlerine uyan öz modellerini geliştirmelerine izin verilmez. Güvenlik ve istikrar üyelerin değişim ve dönüşümlerine tercih edilir. Bu nedenle kişisel gelişim çok yavaştır. İki taraf da birbirinin imajına uymaya çalışır ve sevgililer özgür hareket edemezler. İçlerinden geldiği gibi ve dürüst davranamazlar.
Spiritüel / Ruhsal Çift
Bu ilişki net bir şekilde ruhsal bir amaçla kurulmuş olup ilişkinin temellerinde ortak hedefler vardır. Karşılıklı özgürlüklerin farkında oluş ve bunlara saygı vardır. Sevgililer kimliklerini, arzularını ve amaçlarını açık ve dürüst bir şekilde ifade ederler. Ötekinin değişim ve dönüşümü kabul edilir ve kıskançlık yoktur. Bu nedenledir ki kişisel gelişim çok hızlıdır.
Şüphe
Kapalı model kendine ve karşıdakine güveni en aza indirger. Bağlanır ve bağımlı hissedersiniz. Ötekini kendinizin üstünde değerli sayarsınız.
Güven
Açık model sevgililerin kendi bağımsızlıklarının farkında olmalarını sağlar. Ötekini değiştirmeye çalışmazsınız. Bunun yerine, onu olduğu gibi kabul eder ve varlığınızla ona yardım edersiniz.
Rekabet
“Orası benim yerim!”. Bir güç mücadelesi başlar : Emirleri kim vermektedir? Otorite kimdedir? Bu bir roller çatışmasıdır. Herkesin kendi çıkarı önce gelir. Ego yönetici koltuğundadır.
Anlayış
Her bir sevgili aynı “rütbeye” ve aynı sorumluluklara sahiptir. Her biri diğerinin “arazisine” ve birlikte ya da yalnız olma arzusuna saygılıdır. Roller esnektir : diğerinin ilerlemesine yardım etmek için oradasınızdır.
Bağımlılık
Roller belirlenmiştir. Farklı bakış açınızı diğerine dayatmak istersiniz. Ayrı, yalnız ve tatminsiz hissedersiniz. Terkedilme korkusu vardır.
Bağımsızlık – Otonom oluş
Her sevgili kendine yeterlidir ve diğerine bağımlı değildir. Aşk onlara güvenlik sağlar. Her biri diğerinin ruhsal gelişimine açıktır. Ruhsal gelişme “araçları” hakkında apaçık fikir sahibiyizdir : ruhsal çalışma ihtiyacı, boş vakit ayırma, seyahat ve başka ihtiyaçlar. Bu durum spontanlık ve uyuma götürür.
Şart ve Kurallar
Bağımlılık şartlara başlı alışverişlere, pazarlıklara yol açar. İlişkiyi kurallar, kontratlar ve mecburi itaat duygusu yönetir. Bu tip birlikteliğin temeli ticaret modeli üzerine kuruludur : bir şey verirsen karşılığında bir şey alırsın. Davranış ve tutumlar önceden hesaplanılır. Manipülasyona açık durumlar ortaya çıkar.
Özgürlük
Otonom oluş, kendine yeterli olma, hoşgörü ve teslimiyeti kolaylaştırır. Hükmetme ve sahiplenme yoktur. Sevgililer bir çift olarak bilinçli gelişme macerasının tadını keşfederler. Mutluluk, karşılıklı güven ve uyum vardır.
Sıkıntı
Sevgililer artık birlikte zaman geçirmekten hoşlanmadıkları içindir ki kurallar oluştururlar. Yaratıcılığı yok eden bir rutin içine girerler. Her biri ötekini mutsuzluğunun kaynağı olarak görür ve bu nedenle her biri kendini savunmak zorundadır.
Yaratıcılık
İki sevgili arasında sürekli bir “oyun” hali ve hoş bir atmosfer vardır. Spontanlık, ilham ve eğlenme gözle görünür haldedir. Yeni sevgi yolları keşfedilir. Birlikte gerçekten iyi ve mutlu hissedersiniz.
Güvensizlik hissi
Bir şeyin eksik olduğunu hisseder ama ne olduğunu tam olarak bilemezsiniz. Korku, belirsizlik ve suçluluk hisleri vardır. Diğerine yaklaşmaya çekinir ya da sizi sinirlendiren ve üzen hareketlerinden ötürü sitem edersiniz. Bir aile kurma arzusu, bir denge arayışı ve sorununuza çözüm bulma umudu bulunabilir.
Güven
Derin sevgi denge ve istikrar duygusuna götürür. Aile kurma arzusu doğarsa, bunun nedeni diğerini kaybetme korkusu değil, daha yüksek bir amaca hizmet içindir. Sevgililerin ruhsal kaynaşması daha üst bir güven duygusu doğurur.
Çift olarak başarısızlık hissi
Olayların akışına karşı bir yetersizlik hissi vardır. Her bir eş diğerini olduğundan daha değersiz görür. Dengesizleştirici kin duyguları birikebilir. Umutsuzluk ve çaresizlik hissi baş gösterir. Çiftinize uyumu geri getirmenin yolunu bulamazsınız.
Mükemmel Aşk
Birbirini özgürleştirme ve hayranlık hisleri vardır. Karşılıklı kendini adama sevgililerdeki ilahi özü uyandırır ve bir iyi oluş hali yaratır. Aşk ve sevgi için varsınızdır. Sevginiz kozmik olmuştur. Tanrının sizi birbiriniz aracılığıyla sevdiğini hissedersiniz.
Ayrılık
Tek yol ayrılık ve boşanmadır. Umutsuzluğu ve yalnızlığı deneyimlersiniz. Bu bir dönüşüm, kendine yetme ve özgürlüğü keşif fırsatı olabilir.!
Birlik
İlişki bir tür ruhsal evlilik ya da birlik kurma fırsatıdır. Çift ilkel (primary) aşkı, aşkın ilk ve en temel evresini keşfeder. Erkek ve kadından ibaret iki arketip üzerinden sever. Bu sevgi çifti birliğe, tanrısallığa ve kutsanmışlığa ulaştırır. Her ilişkinin ideal haline ulaşırlar....
BİRLİĞİN keşfine ya da başka bir deyişle EN YÜKSEK GERÇEĞE...
Yoga Ezoterik sitesinden uyarlanmıştır. Orijinal metnine buradan ulaşabilirsiniz.
Düşlersin, düşlersin, düşlersin…
Bir yandan yaşayıp, bir yandan da istediği hayatı kurgulamanın ne olduğunu biliyorum. Bunu uzun zamandır yapıyorum.
Duruyorum, yaşadıklarıma ve yaşamak istediklerime bakıyorum.
Duruyorum, hissettiklerime ve hissetmek istediklerime bakıyorum.
Duruyorum, sahip olduklarıma ve sahip olacaklarıma bakıyorum.
Baktığında görmek mucizedir. Gördüğünüzü yaşama fikri ise heyecan verici!
Bir süredir baktığım, gördüğüm ve en derinlerde hissettiğim “yaşayacaklarım ile” hayat beni burun buruna getirdi. O hayalini kurduğum, düşlerken nefesimi kesen yaşam bir adım uzağımda duruyordu. Şimdi hareket zamanıydı. “Birileri” düğmeye basmıştı ve her şey harekete geçmişti işte. Uçan halı beni üzerine almış, havalanmıştık çoktan.
Peki bu geçiş kolay bir geçiş olacak mıydı?
İçimde saklı duran endişeler yumağı, bir parça suçluluk, bir tutam vazgeçiş beni tekrar “iyi” hissettirecek miydi?
Uçan halıda yerimi aldığımda “ben ne yapıyorum” diyor içimden bir ses. Bu ruhumun sesi değil. Biliyorum, tanıyorum. Bu “otur yerine, düzen iyidir” diyen yanımın sesi. Özgürlükten sana ne, yaşamana bak, kurulu düzenine bak, rahatına bak diyen yanımın sesi. Çünkü ben “o” yanımın başına yine ve yeniden “iş” açtım :) Rahat batmadı, daha da rahat olmaya, daha da huzurlu kalmaya, özgürce yaşamaya kanat açtım.
Ama o yanım yok mu o yanım, hiç hoşnut değildi bu durumdan. Zaaflarımı ve zayıflıklarımı! İyi bilen kurnaz tilki beni en “acıtan” yerime dokunarak gıdıklıyordu. Ama bu defa güldürmüyordu.
O itiraz ettikçe sustum, o kızdıkça sustum, o felaket senaryoları yazdıkça sustum. Bu susuş tüm neşemi “hüp diye içine çekse de” sustum…
Biliyordum, bu “ben” değildim. İnandığı ve istediği şey uğruna gemileri yakan ben, susuşlar içinde kayboldum.
Bir an geldi. Kolumdan tutan ve “gitme” diyen yanım anladı. Ne yapsa nafile, ok yaydan çıktı bir kere. Sahte bir vicdan denemesi ile son hamlesini yapması da işe yaramayınca onun cephesinde “beyaz bayrağı” gördüm. Onun gördüğü ise; “Hiçbir şey göründüğü gibi değildi”…
Ne oluyorsa, ne yaşanıyorsa, bizim seçimlerimizle gelişiyor olsa da en yüksek hayrımıza oluyor. Bütünün parçalarını yerine oturtabilmek için bazen cesur adımlar atmak gerekiyor. Bilinmeze atlamak gerekiyor. Biz kendi yerimizi bulduğumuzda, diğerlerinin de bunu yapmasını kolaylaştırıyoruz.
Dramatize eden tarafınız her zaman iş başında olabilir. Ya onunla “melankoli” ve “sahte gerçeklik” müziğinde en tutkulu dansınızı yapacaksınız ya da ruhunuzun haykıran sesine uyup hayallerinizi sevgiyle ve neşeyle kucaklayacaksınız.
Bugün bir seçim yaptım ve kurduğum birbirinden güzel hayallerimi kucakladım. Ben Özgürüm. Evet, sonunda olması gerektiği gibi. Ben Özgürüm.
Şimdi ise sıra sen de. Peki ya sen?..........
Diğer her şey bittiğinde, Seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum...
Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor. Neyi özlediğini, kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum...
Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor. Aşk için, Hayallerin için, Yaşıyor olma serüveni için, bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum...
Ay´ının etrafında hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor.
Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince açılıp açılmadığını, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek istiyorum...
Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan benim ya da kendi acınla oturup oturamayacağını bilmek istiyorum...
Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sınırlılığını hatırlamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarmadan çılgınca dans edip coşkunun seni parmak uçlarına kadar doldurmasına izin verip vermeyeceğini bilmek istiyorum...
Bana anlattığın hikayenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor. Kendi kendine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratamayacağını; ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhuna ihanet edip etmeyeceğini bilmek istiyorum...
Güvenebilir ve güvenilebilir olup olamayacağını bilmek istiyorum. Her gün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum...
Benim ve kendi hatalarınla yaşayıp yaşayamayacağını; bir gölün kenarında durup gümüş ay´a ´EVET!´ diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum...
Nerede yaşadığın ya da ne kadar paran olduğu beni ilgilendirmiyor. Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, yorgun, bitap da olsan, çocuklar için yapılması gerekenleri yapıp yapmayacağını bilmek istiyorum. Kim olduğun, buraya nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor.
Çekinmeden benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmek istiyorum...
Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor. Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum...
Kendinle yalnız kalıp kalamadığını ve o boş anlarda sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum......
"Oriah Mountain Dreamer"
Her karşılaşma kutsaldır.
Alışveriş yaptığımız market, yemek yediğimiz lokanta, su içtiğimiz çeşme, yürüdüğümüz kaldırım ve orada yanlarından birer yabancı olarak geçip gittiğimiz insanlar…
Tesadüf gibi görünen karşılaşmalar, yolu sorduğumuz herhangi biri, hafifçe çarptığımız insan…
Bize gülümseyen küçük bir çocuk, önümüzden aniden uçuveren kuş…
Gün boyu yaşadığımız en basit olay bile, herhangi bir zihinsel, fiziksel, ruhsal ya da duygusal bir olayın tetikleyicisi olur...
Küçük ya da büyük…
Bazen hiç hesapta olmayan durumların içine çekiliveririz...
Hayal bile etmediğimiz olayları yaşarken buluruz kendimizi...
Bir martı çığlığı, bir satıcı bağırışı alır götürür bizi yıllarca ya da yollarca uzaklara…
Hem öğretmen hem de öğrenciyizdir her ilişkinin içinde...
Doğduğumuz aile, gittiğimiz okullar, sıra arkadaşımız, sevgilimiz, eşimiz, çocuğumuz vs...
Her ilişki farklı bir yönümüzün aynasıdır...
Ve bizler de onlar için birer aynayız...
Farkındalığımız yükseldikçe durumları ve ilişkileri yaşarken kendimizi ve yaşanılanları gözlemlemeye başlarız...
Ve eğer yaşadıklarımıza yüksek idrakle bakabilmeyi başarırsak, o ilişki ya da durumu ne için yaşadığımızı kavrarız...
Düğmelerimize (bam telimize) en fazla basan insanlar en iyi öğretmenlerimizdir...
O ilişkide kurban olmadığımızı anlar, ilişkinin bize neyi öğretmeye çalıştığını kavrarsak, dersimizi alır ve yolumuza devam ederiz...
Eğer bunu yapamazsak, o ilişkide ya da durum içinde tutsak olur, ya daha ağır durumlar yaşar ya da daha travmatik durumları (o dersi alıncaya eksik yönümüzü tamamlayıncaya kendimizi düzeltinceye kadar) tekrar tekrar yaşamaya devam ederiz...
Bazen bazı insanların hayatına yalnızca katalizör olarak gireriz...
Onların hayatlarında değiştirmesi gereken durumun düğmesine basar ve sessizce çekiliriz...
Ve yüksek farkındalık içinde kalırsak, yaşanılan durumdan etkilenmeden arkamıza bakmadan yolumuza devam ederiz...Özet olarak en büyük düşmanımız, en iyi dostumuzdur aslında...
Çünkü bizde en büyük değişime neden olur genellikle...
Ve her karşılaşma kutsaldır...
Karşımızda ki insanın tanrısallığını kabul edip, o şekilde yaklaşırsak, nefreti, öfkeyi, suçluluk duygusunu, o insana karşı sorumlu olduğumuz ve o ilişkiye mahkûm olduğumuz duygusunu ve kini söküp atarız varlığımızdan...
Yaşadığımız her durum tanıştığımız her insan öğretmenimizdir...
Ne kadar kısa sürede öğrenirsek öğrenmemiz gerekenleri, karmamızı çözüp, iç huzuruna, mutluluğa, ideal ilişkimize ve ruhsal eşimize kavuşuruz...
"Alıntı"
Dünyanın bir yerinde, sizin de en iyi yanlarınızı ortaya çıkaracak, birlikteyken kendinizi tamamlanmış hissedeceğiniz, sizi olduğunuz gibi kabul edecek bir Erkek veya Kadın var.
Eğer siz onu aramaya başladıysanız, buluşma vaktiniz gelmiş demektir. Onu şimdi bulmaya ne dersiniz..?
Kimi çiftler "birbirlerinin en iyi yönlerini" ortaya çıkarırlar. Düşük bir olasılık ama belki siz de rastladınız; onları birlikte gördüğünüz her seferinde şeffaf bir sevinçle çevrelenmiş olduklarına ve ışıklı bir hale içinde olduklarına yemin edebilirdiniz. İnsan varlığının fiziksel, duygusal ve mental boyutlarının dışındaki diğer alanlarıyla da ilgilenen "ezoterik" bilim filozoflarına göre onlar ideal eşlerini bulmuş olan çiftler.
Bu çiftlerin birlikteyken, tek başlarına ulaşabileceklerinden çok daha yüksek gelişim düzeylerini yakaladıkları, insan doğasını yakından gözlemleyen ezoterisyenler tarafından iddia ediliyor. Ancak bu çiftler birbirlerinden ayrıldıklarında neredeyse sönükleşiyor ve kuruyorlar.
Onların çoğu kez normal düzeyin altında sürdürülen bir yaşama tahammül ettiklerini görebiliyorsunuz. İnsan varlığının farklı planlarının iletişimi konusunda literatüre geçmiş araştırmaları bulunan, "Aşkın ve Evliliğin Ezoterik Felsefesi" kitabının yazarı Dion Fortune'a göre aslında çiftler iki ayrı varlıklar değiller; tek bir bütünün iki yarısını oluşturuyorlar. Önemli olan diğer yarınızı bulmak. Bunu başarabilmiş olanlarda, iki insanın arasındaki yakın duygudaşlık ve mükemmel bağlantı, birindeki duyguların diğerine yansımasını sağlıyor.
Birinin üzüntüsü her ikisini de acıya boğarken, birinin neşeli olmasından her ikisi de haz duyuyor. Bilinçli ya da bilinçsiz hepimizin içinde ideal eş arayışının olduğunu belirten Dion Fortune, "Aslında genelde her yürekte bu duruma ulaşma umudu saklıdır. Hayal kırıklığıyla sonuçlanmış deneyimleriniz her ne kadar bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını bugüne kadar göstermiş olsa da, bu umudun her zaman yeniden doğması, kökleri çok derinde yatan bir güdüden kaynaklandığını gösterir" diyor.
Bu isteğin gerçekleşmesi için neler gerektiğini Dion Fortune şöyle özetliyor: "Başkasıyla tam birleşmenin olabilmesi için benlikten tam anlamıyla vazgeçilmesi gerekir. Bunu yapabilen insan sayısı o kadar az ki, şaşırırsınız." Bu tür bir birliktelik benliğini aynı derecede göz ardı eden iki ruhun bir araya gelmesini gerektiriyor. Ancak ideal eşleşmenin söz konusu olması için, örneğin eşlerden birinin kendini tümüyle vermesi ve diğerinin yalnızca alması yeterli değil. Hatta her ikisinin kendilerini bütünüyle vermeleri de önemsiz.
İdeal eşleşme ancak eşlerden birinin, diğerinin sadece gereksindiğini vermesi durumunda gerçekleşiyor. Tersi durumda her tür özveri yararsız hale geliyor.
İdeal eşinizi bulmak için;
Peki o zaman siz ideal eşinizi nasıl bulacaksınız? Eşinizin, erkeğin ya da kadının sizin için ideal olduğunu nereden bileceksiniz? İnsanın kendi çabalarıyla ideal eşini bulması olanaklı mı, yoksa bu durum öylesine kendiliğinden mi oluşuveriyor?
Aslında sizin de kolayca tahmin edeceğiniz gibi ideal evliliklere nadiren rastlanıyor. Buna karşın evlilik kararını veren herkes, bunun kendisine yeryüzündeki en büyük mutluluğu getireceğine inanıyor. İnsanlar umutlarını bu tek maceraya bağlıyor ve nadiren ruhlarının arzu ettiğini elde ediyorlar. Evliliklerin çoğu, karşılıklı hoşgörüden başka bir şeye dayanmıyor.
Çoğu çift yalnızca toplumun baskısı nedeniyle bir arada olmayı sürdürüyor. Bunlar birbirlerine karşılıklı uyum ilkesinden daha yüce bir bağla bağlanmış değiller. Evliliklerde tutkunun ateşinin, fiziksel güzelliğin çekiciliğinin azalması veya yitirilmesiyle birlikte sönmesinden sonra, çoğu erkek ve kadının bekleyebileceği en iyi şey, geriye iyi bir arkadaşlığın kalması oluyor.
Böylesi arkadaşlık dünyanın en soylu ve güzel birlikteliklerinden olmasına karşın, bu durumu paylaştığınız insan, ideal eşiniz demek değil. Ezoterik bilimlerle uğraşanlar bunun için ideal eşini bulmuş olanları "EŞ RUHLAR" olarak adlandırıyor; bu birliğin evlilikteki sevgiden çok daha büyük boyutlara ulaştığını söylüyorlar.
Bilinçaltı gerçel eşini talep ediyor...
Evlilikteki sevginin yakın ve yaşam boyu süren bağı, karşılıklı binlerce gereksinim, şefkat duyguları, anılar ve arkadaşlıktan doğan duygudaşlık temeline dayanıyor. Oysa eş ruhların birbirlerine duydukları aşk, herhangi bir oluşuma bağlı değil. Bu aşk, tam olgun olarak doğuyor ve diğer tüm bağları aşıyor. Araştırmaları sırasında bu deneyimi yaşamış pek çok insanla tanışmış olan Dion Fortune bu bağı şöyle tanımlıyor: "Bu o denli kuvvetli bir bağ ki, yeni bir oluşum olarak kabul edilemez."
Bu daha çok geçmiş yaşamlarda gelişen bir tutkunun reenkarnasyonudur. Bilinçli zihin her ne kadar bunun farkında olmasa da bilinçaltı bunu anımsar ve eşini talep eder." Peki diyelim ki, birlikte olduğunuz insana aşıksınız, onunla uyum içindesiniz; aranızdaki hiç bir tarz farkının sizin için önemi yok. Her an birbirinizi düşünüyor ve arzuluyorsunuz. Acaba o sizin eş ruhunuz mu? Değilse aradaki farkı nasıl anlayacaksınız?
Dion Fortune, çoğu kez sıradan tutku ya da ani duygusal çekiciliklerin, kolayca abartılarak olduğundan daha yüksek bir düzeydeymiş gibi algılanabildiğini söylüyor. Ruhsal evrimin alt süreçlerinde olan bireyler, ani ve denetlenemez tutkulara fazla eğilimli oluyorlar. Herhangi biriyle sürekli ve uyumlu bir beraberlik sürdüremeyecek kadar benmerkezci, kendi sınırlamaları ve tensel zevklerine bağımlı olan bu insanların eş ruhlarını bulma yolunda katedecekleri çok fazla aşama var.
Eğer onlardan biriyle birlikteyseniz ve ideal eşinizi arıyorsanız, onunla hemen "belki başka zaman" diyerek vedalaşın. Çünkü bu tiplerin arzuları karşılığında verebilecekleri pek az şeyleri oluyor ve bunları yönlendirmeyi üstlenen biri çok geçmeden karşılığını alamadığı bu ilişkiden bıkıyor. Ezoterik felsefeye göre insanların çoğu kendileriyle aynı "ışın düzeyinde" olan herkesle mükemmel ve tatmin edici bir birliktelik yaşama gücüne sahip.
Kendi ışın düzeyimizde olan herhangi biriyle karşılaştığımızda da temel bir uyum duygusu oluşuyor. Çünkü ruhsal evrim sürecinin aldığı yol ve spritiüel nitelikler, bunlar ister gelişmiş, isterse ilkel düzeyde olsunlar, temelde aynı içeriğe sahipler. Ancak spiritüel eşleşme, yalnızca aynı ışın renginde olanlar arasında gerçekleşebiliyor. Dion Fortune, "Gelişim sürecinin farklı yönlerde oluştuğu bireylerde bu bağın güçlenmesini beklemek yararsızdır. Bir insan yaşamını askerlik mesleğine adamışsa, yaşamını ülkeler arasında barışın sağlanmasına adayan eşiyle yan yana yürümesi mümkün olmayacaktır" diyor.
Ruh eşinin de zamanı var...
Ezoterisyenler insan varlığının spiritüel gelişiminin yedi aşaması olduğunu söylüyorlar. Fiziksel dünya bunlardan yalnızca biri. Oysa ezoterik felsefe tarafından tanınan eşleşme yasaları, fiziksel birliktelikten daha fazlasını kapsıyor. Buna göre bir insan, işlev görecek aşamaya ulaşan yedi bedenini de aynı kişiyle eşleştiremediği sürece yaşadığı her birliktelik eksik kalıyor ve cinselliğe aç biçimde eşini aramayı sürdürüyor. Çünkü doğal olarak tüm insanlar eşit şekilde gelişmiyorlar.
Günümüzde ortalama bir insanın ancak ilk üç bedeni yani fiziksel bedeni, sezgisel bedeni ve duygusal bedeni eşleşmeye yatkın oluyor. Fiziksel beden ergenlik çağında daha aktif hale geliyor. Şefkat duyguları 10'lu yaşlardan itibaren aktifleşirken, somut mental beden 20'li yaşlarda gelişiyor. Soyut düşünce 30'lu yaşlarda oturmaya başlıyor ve spritüel yapı 40'lı yaşların sonuna kadar tüm yönleriyle olgunluğa ulaşmış olmuyor. Bu nedenle gelişim derecesi yüksek kişilerin, gelişimlerinin aldığı yön belli olana kadar evlenmeyi geciktirmelerine sıkça rastlanıyor.
Çoğu insan ne yazık ki, arzu-bedeninin kendine eziyet eden baskısına dayanamayarak sürekli birliktelik kurmakta acele ediyor ve karşı cinsten ilk uygun kişiyle evliliğe sığınıyor. Fiziksel olan ilk planda birleşme, üreme organlarının karşılıklı etkileşiminle bağlı. İkinci planda eşleşme, arzular karşılıklı olarak tutuştuğunda, bir erkek kadına şehvetle baktığında ve kadın da ona benzer bir tutku duyduğunda gerçekleşiyor.
Üçüncü planda birleşme heyecanların duygudaşlığına bağlı. Dördüncü planda eşleşme için ortak konularla ilgili bilinç ve ilgi gerekli. Beşinci planda entelektüel duygudaşlık, altıncı planda karşılıklı spritüel idealler eşleşmeyi belirliyor. İdeal birliktelik ise yedinci planda oluşuyor.
" Eş ruh birlikteliğinde ilginç bir durum daha var: Bazı planlarda eşleşmeler benzerlikler sayesinde kurulurken, bazılarında zıt olanlar birbirlerine çekiliyorlar. Birinci planda zıtlıklar, ikinci planda benzerlikler, üçüncü planda yine farklılıklar çekim gücünü yaratıyor. Dördüncü planda benzer zihinler birbirini çekerken, beşinci planda farklı yaklaşımlar çekimi artırıyor. "
Bu bağıntılar sona erdiğinde eşleşme de sona eriyor. Altıncı plan üzerinde eşleşme tamamen ışın rengine dayanıyor. Benzer spritüel türde olanlar kendilerine benzeyen ruhlarla eşleşiyorlar. Işın türleri farklı olanlar arasında birleşme mümkün olamıyor. Ruhların farklı yaşamlarda birbirini beklemesini sağlayan; birbirini izleyen yaşamlarda buluşarak, bir kez oluştuğunda onları daima bir araya getirecek olan bağ ise ancak beşinci gelişim aşamasından sonra kurulabiliyor.
Eş ruhunuzla karşılaştığınız an...
Birbirlerinin ruh eşleri olan insanlar, üst bedenleri'nin her biriyle karşılıklı eşleşiyor ve her eşleşmeyle de sevginin yeni boyutlarını keşfediyorlar. Karşılıklı arzulama anlamında fiziksel birliktelik, uyumu sağlıyor ve sinir sistemini dengeliyor. Sevgi, arzuları ve amaçları tek bir bütün içinde birleştiriyor ve iki kişiliği birbirine bağlıyor.
Ortak bilgi hazinesinin oluşturulması, arkadaşlığın yakınlaşmasını sağlıyor. Benzer kavram ve ilkelere duydukları inanç yaşamlarını aynı kanala yönlendiriyor, aynı düzeydeki ruhsal amaç ve idealler onların birlikteliklerini tamamlıyor. Bilinç saf ruh düzeyine yükselene dek, iki ruh arasında doğan bu büyük aşk tüm sınırlamaları aşıyor ve tüm evreni, kurdukları birliğin sınırları içine çekiyor.
Ezoterik filozoflar, o anda fiziksel planda gerçekleşebilecek en büyük uyarımlardan birinin başlayacağını söylüyorlar. Böylece çift "tüm planlarda" eşleşerek, "ışığa adım atıyor" ve bundan böyle artık yollarına ayrı ayrı devam etmiyorlar. Ezoterisyenler bu "kutsal birlikteliğin" ancak aynı evrim sürecinde olan bireyler arasında yaşanabileceğini kabul ediyor. Bu tür birliktelikler ölümle bile sona ermiyor.
Eş ruhunuzu buluncaya kadar...
"Düşüncelerinizin Gücü" kitabının yazarı olan, 1974'ten bu yana Münih'te kurduğu Hipnoz Araştırmaları Enstitüsü'nün başında bulunan, Almanya'nın en tanınmış hipnoz terapistlerinden Erhard F. Freitag'ın ideal eşini buluncaya kadar diğer erkeklere burun kıvırmaya karar vermiş olan kadınlara önerileri var:
Yaşamın şu yasasını aklınızdan çıkarmayın: Birisini arıyorsanız, yeryüzünde sizi de arayan biri var demektir. Eğer öyle olmasaydı siz de arayış içinde olmazdınız. Çünkü spritüel planda boşluğa giden tek bir içtepi bile yoktur. Her şey birbirine bağlıdır. İsterseniz kısa boylu, şişko ve evlilik dışı üç çocuk annesi olun. Bir erkeğin özlemini çekiyorsanız, dünyada öyle bir adam var demektir. Ufak tefek tombul kadınları seven, çocuklara bayılan ve sizin sıcak yüreğinizin ona verebileceklerini özleyen bir adam.
Bir eş isteyen ve bulamayan insanların çoğu boş yere aşağılık duygusunun pençesinde kıvranırlar. Hatta bazıları, mankenler gibi genç ve alımlı olmadıkları ya da sigara reklamlarının yıldızları gibi cool ve kendinden emin görünmedikleri için hiç kimsenin onlarla ilgilenmeyeceğine inanmışlardır. Halbuki inanılmaz güzel görünen, başarılı insanların hayatı sizinkinden, benimkinden çok daha mutlu değil ki. Onlar biraz daha şanslılar belki; ama sizin de mutlaka farkında olmadığınız ve onlarda bulunmayan avantajlarınız var.
Belki de bunları kullanmayı öğrenmeniz gerekiyor." Erhard F. Freitag 'n, eş ruhunu bulmak isteyenler için basit önerileri var.
- Bunun için önce, verebileceklerinizi kafanızda netleştirmelisiniz.
- Kim olduğunuzu bilin, olmadığınız bir insanmış gibi davranmak için boş yere kendinizi yormayın.
- Kalitenizin bilincinde olun, hangi yönünüzle başka insanları çektiğinizin farkına varın.
- Mizahi yanınız mı, cazibeniz mi, zekânız mı, sadakatiniz mi, güven uyandıran kişiliğiniz mi, anaçlığınız mı, sportifliğiniz mi, duyarlılığınız mı, pratik yönünüz mü?
Kişiliğinizin sandığının gizli köşelerini karıştırdığınızda hazine bulacağınızdan emin olabilirsiniz.
Erhard F. Freitag, bunu dostlara sormanın da iyi bir yöntem olacağını söylüyor. Çünkü o zaman ortaya çok şaşırtıcı sonuçlar çıkabiliyor. Doğal gördüğünüz için sizin farkında bile olmadığınız bazı özelliklerinizi onlar yüceltiyor olabilirler. Sonra sıra pratik çalışmaya geliyor. Kendinizi dünyaya, kozmosa mesaj yollayan bir verici gibi farz edin.
Her sabah uyandıktan sonra yollayacağınız mesajın özü şöyle olacak: " Selam ideal eşim, eş ruhum. Ben buradayım. Sana sesleniyorum." Sonra o gün neler yapacağınızı ona anlatacaksınız. Örneğin: "Sabah onbirde kuafördeyim. Saat beşte istasyonda bir arkadaşımı karşılayacağım. Akşam köşedeki kafede oturacağım. Eğer benimle karşılaşmak istiyorsan, bugün beni nerede bulacağını biliyorsun." Tamam, kabul. Böyle okuyunca insana komik geliyor; ama Erhard F. Freitag, spiritüel olarak hazır olan bazı insanlar için sonuçların tecrübeyle sabit olduğunu söylüyor.
Aslında denemekten kimseye zarar gelmez. Bu yöntemi uygulamak için aşmanız gereken tek engel mantığınız. O size daha şimdiden, hiç tanımadığınız birini bu şekilde çağırmanın mümkün olmadığını, " ruhsal telefonla " böylesi bir randevulaşmanın zırvalamaktan öte anlam taşımadığını söylemeye başladı bile değil mi? Oysa binlerce yıllık birikime sahip olan bilge filozoflar, sadece kendi üstünlüğünü tanıyan mantığın bu konuda da dar kalıplar içinde sıkışıp kalmış olduğunu söylüyorlar.
Spritüel dünyada aslında " rüzgara seslendiğiniz " pek çok şeyi başkalarının ve özellikle buna ihtiyacı olanların algıladıklarından emin olabilirsiniz. Peki bu mesajlar doğru alıcıya nasıl ulaşıyor? "Bu sadece bir dalga boyu meselesi" diyor, Erhard F. Freitag ve şöyle devam ediyor: "Aynı frekanslar buluşur, birbirlerine uyum sağlar ve güçlenirler. Alıcı ve verici, tıpkı geceyle gündüz, kadınla erkek, yaşamla ölüm gibi birbirlerine aittirler. "
"Bir eş arıyorsanız bilin ki buluşmanız, ilk önce ruhsal boyutta olur, sonra bedensele geçer. Yani onunla cismen karşı karşıya geldiğinizde aranızdaki ruhsal bağlantı aslında geçmişe dayanmaktadır. Birbirini sevenler, yeni karşılaşmış olsalar bile uzun zamandır tanışıyormuş gibi hissederler."
Ancak eş ararken kesinlikle yapmamanız gereken bir yanlış var: İlle de sahip olmak istediğiniz bir insana kendinizi odaklamak. Çünkü özellikle kadınlar, nedense son zamanlarda bir eşi olan ya da kendilerine ilgi göstermeyen şu ya da bu erkeği kafalarına takmaya çok eğilimliler. Sizin yapmanız gereken tek şey, ruhen uyumlu bir beraberlik kurabileceğiniz bir eş istemek. Çünkü belirli bir insanı zorla kendinize yöneltmeye çalışırsanız, büyük olasılıkla ideal eş ruhunuzun size gelmesine de engel olacaksınız...
Alıntı
Eğer dünya'yı değiştirmek istiyorsan;
Bir Kadını SEV,
Kendinin ötesinde SEV…
Senin ruhunu çağıran bir kadın bul, seni idare eden değil…
Kontrol listeni bir kenara at, kulağını kalbine koy ve onu dinle…
Yaşayan her varlığın adını, dualarını, şarkılarını duy…
Her kanat çırpanın, telaş içinde yüzenlerin, yeraltındakilerin, su altındakilerin, her yeşilin, çiçek açanın, henüz doğmamış olanın…
Ölmekte olanın…
Onların onlara hayat veren Bir’e hüzünlü övgülerini işit…
Eğer adını henüz duymadıysan, yeterince dinlememişsin demektir…
Eğer hala gözlerinde yaşlar yoksa, eğer hala onun ayaklarına eğilmemişsin, neredeyse onu kaybetmişsin demektir…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan; Bir Kadını SEV, kendinin ötesinde SEV…
Arzunun ve mantığın ötesinde.. Senin gençlik, güzellik, ve çeşitlilik gibi bütün yapay özgürlük gündemlerinin ötesinde sev…
Bize çok sayıda seçenek verildi…
Ama biz, bir Ruhun ateşinin ortasında durup, oradan ışıyan gerçek özgürlükte aşka direnmeyi yakıp kül etmeyi unuttuk…
Bir tane Tanrıça var…
Ona bak, onu gör…
Bak bakalım o mu baltayı başına vuracak olan...
Eğer değilse yürü, hemen…
Boşa zaman harcama…
Bil ki kararının onunla bir ilgisi yok...
Çünkü nihai olarak kim olduğu ile değil, ne zaman teslimiyeti seçeceğimizle ilgili...
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV…
Onu ölüm korkusunun ötesinde sev…Onu içindeki anne tarafından manipüle edilme korkunun ötesinde sev…
Ona onun için öleceğini söyle…
Onunla birlikte yaşayabileceğini söyle...
Onunla birlikte ağaçlar dik ve onların büyümesini seyret...
Onun incinebilir güzelliğinde, onun ne kadar güzel olduğunu söyle ve onun kahramanı ol...
Ona hatırlat, o senin adanman ve hayranlığınla O SENİN TANRIÇAN...
Dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV...
Bütün yüzleriyle, bütün mevsimlerde…
O seni şifalandıracak, senin şizofrenini…
İkili zihnini, yarım kalbini…
O şizofreni ki senin ruhunla bedenini ayırır…
Seni daima dışarıya bakar kılar, kendinden başka bir şeyi aramak için…
Böylelikle yaşamı değerli kılmak için…
Her zaman bir başka kadın olacak…
Sonunda o parlak olan da eski mat olana dönüşecek…
Ve sen yeniden huzursuz olacaksın…
Erkeğin daha çok seçime ihtiyacı yok…
Erkeğin ihtiyacı dişil, sabırlı, şefkatli, bir yerde nefes alan, köklere inen, birlikte yeryüzünü sarabileceğiniz kadar kuvvetli…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV…
Yalnızca bir kadını…
O kutsal bir kase gibi, sev ve koru onu…
Bütün insanlık için, duyduğu terk edilme korkularını sev…
Onun yaraları sadece onun yaraları değil,
Onun bağımlılığı zayıflık değil…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV…
O sana inanana kadar sev...
O zaman içgüdüleri, sanatı, sesi, vizyonları, tutkusu, vahşiliği ona tekrar döner…
O aşkın gücüdür…
Bütün politik, medya şeytanlarının yok etmeye ve değerini düşürmeye çalıştığı aşkın gücüne sahiptir…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan;
Davalarını, silahlarını, iç savaşını bırak, öfkenden vazgeç, büyüklük sevdalarını aydınlanman için bırak…
Kutsal KADIN senin önünde duruyor…
Eğer onu kollarına alırsan, bu yakınlıktan daha ötesini aramaktan vazgeç...
Ya huzur ve barış denilen şey, bir kadının kalbiyle beraber tekrar hatırlanması gereken unutulmuş bir rüya ise..?
Dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV…Gölgelerinin en derinliklerine kadar…
Varlığının en yüksek noktalarına kadar…
Onunla ilk karşılaştığın bahçeye git…
Gökkuşağı ülkesinin kapısına…
Birlikte tek bir ışık gibi yürüyerek…
Dönüşü olmayan noktaya…
YENİ BİR YERYÜZÜNÜN BAŞLANGICINA VE SONUNA KADAR………..
“Alıntı”