Çakralarımızdan, enerji bedenimizden, neden çakra dengeleme ve şifalandırma çalışmaları yaptığımızdan konuştuk.
Yazı Evi'nin hınzır ve sevimli olduğu kadar başarılı muhabiri İlhami, dün akşama dair gözlemlerini paylaşmış..:) Ben okurken çok keyif aldım, sizler de okumak isterseniz; buradan ilgili makaleye ulaşabilirsiniz... Konuya böyle pat diye girdik ama konu detaylarını da bu nokta da yazmamak olmaz..:) Hadi bakalım mı çakra neymiş, ne yer - ne içermiş..:)
Şimdi efenim çakra bildiğiniz üzere (ya da şimdi öğreneceğiniz üzere :) ) sanskritçe tekerlek anlamına gelir. Fiziksel bedenimizde ki enerji merkezlerimizdir kendileri. Her bir çakranın ayrı bir görevi, konusu vardır. Bununla ilgili epey uzun bir bilgilendirme yazısı web sitemde bulabilirsiniz. 7 ana çakramız ve ilgili konularını ise şöyle özetleyebilirim...
Kök Çakra / Rengi Kırmızı / Konusu Güven
Dengeli çalıştığında kendimizi güvende ve korunuyor hissederiz. Toprakla, yaşamla bağlantımız güçlü olur.
Sakral Çakra / Rengi Turuncu/ Konusu Yaratıcılık
Dengeli çalıştığında yaratıcılığımızın idrakinde, hayatımızı sevgi dolu yaratırız.
Solar Pleksus Çakra / Rengi Sarı / Konusu Kimlik
Dengeli çalıştığında gücümüzü sevgiyle kabul ettiğimiz ve gücümüzü sevgiyle kullandığımız bir bilinçte yaşarız.
Kalp Çakrası / Rengi Yeşil / Konusu Koşulşuz Sevgi
Dengeli çalıştığında koşulsuz olarak sevildiğimizi hisseder, ilişkilerimizde ve hayatımızda koşulsuz sevgi ile yaşarız.
Boğaz Çakrası / Rengi Açık Mavi / Konusu İletişim ve Kendini İfade
Dengeli çalıştığında kendimizi rahat ve sevgi dolu ifade ettiğimiz, sağlıklı iletişim kurabildiğimizi hissederiz.
Üçüncü Göz Çakrası / Rengi Koyu Mavi / Konusu Sezgiler ve İlham
Dengeli çalıştığında iç sesimiz, sezgilerimiz çok daha güçlüdür ve kendi yolumuzda rehberlikler alabiliriz.
Tepe Çakrası / Rengi Mor / Konusu Gerçeklik ve Kaynakla Bağlantı
Dengeli çalıştığında birlik duygusunu hisseder ve yaşarız. Kaynakla bağlantımız güçlü olur.
Şimdi; hayatımıza baktığımızda, bu alanlardan herhangi birinde zorlanma, akışta olamama gibi sıkıntılar yaşıyor isek bu bize çakra dengeleme ve şifalandırma çalışmaları yapmamız hakkında fikir verebilir. Çakra dengelemenin çeşitli yolları ve yöntemleri mevcut. Reiki ile, Gümüş Mor Alev ile, olumlamalar ile, vs.. birçok farklı yöntemle dengeleme yapmanız mümkün. Biz ise dün akşam çakra meditasyonu ile bunu uyguladık. Her hafta Yazı Evi'nde tekrarını yapmaya karar verdik.. Sizi de bekleriz..:)
Deeksha İlahi Dokunuş Enerjisi
Biraz da meditasyon sonrası aktarımını yaptığım Deeksha, diğer adıyla İlahi Dokunuş Enerjisi'nden bahsedeyim.. Deeksha Enerjisi beynin her iki lobunu da aktive ederek, beyinde nörobiyolojik bir dönüşüm yaratır. ilk 6 yaşta aktif olan ve sonrasında aktivitesini en aza indirdiğimiz, beyindeki frontal lobumuza da etki ederek an'da yaşama potansiyelimizi gerçekleştirir. Beyinde ki bu dönüşüm ise, zihnin gereksiz cızırtılarını-gereksiz ve bitmeyen iç sesleri azaltarak dinginlik ve huzur sağlar. Aynı zamanda bu enerji aktarımı sırasında, kendinizle ilgili bir niyette bulunuyorsunuz ve kaynakla niyetiniz arasında bir enerji yaratılıyor.. Bu aktarım sonrasında niyetlerin çok kısa sürede gerçekleştiği deneyimlenmiştir.. Elbette bireyin ve bütünün en yüksek hayrına...
Meditasyon ve enerji çalışmalarının en büyük yararı, sizin yüksek bilinçte yaşamanızı desteklemesidir. Yüksek Bilinç hayırlıdır, destekleyicidir, yaratıcıdır, yapıcıdır. Düşük Bilinç ise yıkıcı, zorlayıcı ve tekrarlayıcıdır. Biz ya birlik halinde ya da çatışma halinde yaşamayı deneyimliyoruz. Birlik hali bedeninize, ruhunuza ve zihninize iyileşme getirir.
Burada sizin seçiminiz devreye girer, siz hangi bilinç düzeyinde yaşamayı ve hayatı deneyimlemeyi seçiyorsunuz? Sevdiğim sözlerden biridir; " Tırtıl, kelebek olmadan önce koza oluşturur. Sürece ihtiyaç duyar... "Siz bugün kozanızı nasıl oluşturuyorsunuz?
Dengeli çalıştığında iç sesimiz, sezgilerimiz çok daha güçlüdür ve kendi yolumuzda rehberlikler alabiliriz.
Tepe Çakrası / Rengi Mor / Konusu Gerçeklik ve Kaynakla Bağlantı
Dengeli çalıştığında birlik duygusunu hisseder ve yaşarız. Kaynakla bağlantımız güçlü olur.
Şimdi; hayatımıza baktığımızda, bu alanlardan herhangi birinde zorlanma, akışta olamama gibi sıkıntılar yaşıyor isek bu bize çakra dengeleme ve şifalandırma çalışmaları yapmamız hakkında fikir verebilir. Çakra dengelemenin çeşitli yolları ve yöntemleri mevcut. Reiki ile, Gümüş Mor Alev ile, olumlamalar ile, vs.. birçok farklı yöntemle dengeleme yapmanız mümkün. Biz ise dün akşam çakra meditasyonu ile bunu uyguladık. Her hafta Yazı Evi'nde tekrarını yapmaya karar verdik.. Sizi de bekleriz..:)
Deeksha İlahi Dokunuş Enerjisi
Biraz da meditasyon sonrası aktarımını yaptığım Deeksha, diğer adıyla İlahi Dokunuş Enerjisi'nden bahsedeyim.. Deeksha Enerjisi beynin her iki lobunu da aktive ederek, beyinde nörobiyolojik bir dönüşüm yaratır. ilk 6 yaşta aktif olan ve sonrasında aktivitesini en aza indirdiğimiz, beyindeki frontal lobumuza da etki ederek an'da yaşama potansiyelimizi gerçekleştirir. Beyinde ki bu dönüşüm ise, zihnin gereksiz cızırtılarını-gereksiz ve bitmeyen iç sesleri azaltarak dinginlik ve huzur sağlar. Aynı zamanda bu enerji aktarımı sırasında, kendinizle ilgili bir niyette bulunuyorsunuz ve kaynakla niyetiniz arasında bir enerji yaratılıyor.. Bu aktarım sonrasında niyetlerin çok kısa sürede gerçekleştiği deneyimlenmiştir.. Elbette bireyin ve bütünün en yüksek hayrına...
Meditasyon ve enerji çalışmalarının en büyük yararı, sizin yüksek bilinçte yaşamanızı desteklemesidir. Yüksek Bilinç hayırlıdır, destekleyicidir, yaratıcıdır, yapıcıdır. Düşük Bilinç ise yıkıcı, zorlayıcı ve tekrarlayıcıdır. Biz ya birlik halinde ya da çatışma halinde yaşamayı deneyimliyoruz. Birlik hali bedeninize, ruhunuza ve zihninize iyileşme getirir.
Burada sizin seçiminiz devreye girer, siz hangi bilinç düzeyinde yaşamayı ve hayatı deneyimlemeyi seçiyorsunuz? Sevdiğim sözlerden biridir; " Tırtıl, kelebek olmadan önce koza oluşturur. Sürece ihtiyaç duyar... "Siz bugün kozanızı nasıl oluşturuyorsunuz?
Mutlu Olmak İçin...
1- Daima haklı olmak ihtiyacınızdan VAZGEÇİN…
2- Kontrol etme ihtiyacınızdan VAZGEÇİN…
3- Başkalarını suçlamaktan VAZGEÇİN…
4- Kendinizi suçlamaktan VAZGEÇİN…
5- Sizi sınırlayan inançlardan VAZGEÇİN…
6- Şikayet etmekten VAZGEÇİN…
7- Eleştiri ihtiyacınızdan VAZGEÇİN…
8- Başkalarını etkilemek ihtiyacınızdan VAZGEÇİN…
9- Değişime direnmekten VAZGEÇİN…
10- Etiketlerden VAZGEÇİN…
11- Korkularınızdan VAZGEÇİN…
12- Mazeretlerinizden VAZGEÇİN…
13- Geçmişinizden ! VAZGEÇİN…
14- Bağımlılıktan VAZGEÇİN…
15- Başkalarının sizden beklentilerine göre yaşamaktan kesinlikle VAZGEÇİN……
Düşünüyorum da,
Cesaretsizliğimizin anlaşılması,
Korkularımızın paylaşılması,
Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti...
Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.
Deniz minareleri, midyeler,
Kirpiler ve kaplumbağalar gibi...
Sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak,
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
O uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz...
Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
Korkaklığımı, sevgi isteğimi
En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem,
Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
Bir kuş gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
O da çözülecek belki.
Samimi ve güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince...
Oysa bir görebilsek bunu.
Kalmadı böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak...
Ne olur bir darbe daha alsak.
Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu...
Denesek.
Risk alsak.
Yanılsak.
Fark etmez.
Tekrar, tekrar bıkmadan denesek...
Ve kucaklaşsak yeniden.
Tıpkı eskisi gibi.
Ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi...
O zaman fark edeceğiz.
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
Neler biriktirdiğimizi, Kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi...
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım...
Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var.
Ufukta kara bir kış görünüyor...
Ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
Kurtulun bu yükten...
Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız.
Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi......
Tagore
Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek...
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
Naif yönlerimizin keşfedilmesi,Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
Cesaretsizliğimizin anlaşılması,
Korkularımızın paylaşılması,
Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti...
Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.
Deniz minareleri, midyeler,
Kirpiler ve kaplumbağalar gibi...
Sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak,
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
O uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz...
Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
Korkaklığımı, sevgi isteğimi
En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem,
Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
Bir kuş gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
O da çözülecek belki.
Samimi ve güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince...
Oysa bir görebilsek bunu.
Kalmadı böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak...
Ne olur bir darbe daha alsak.
Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu...
Denesek.
Risk alsak.
Yanılsak.
Fark etmez.
Tekrar, tekrar bıkmadan denesek...
Ve kucaklaşsak yeniden.
Tıpkı eskisi gibi.
Ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi...
O zaman fark edeceğiz.
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
Neler biriktirdiğimizi, Kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi...
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım...
Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var.
Ufukta kara bir kış görünüyor...
Ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
Kurtulun bu yükten...
Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız.
Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi......
Tagore
Yaşama sembolik bakmak hem çok eğlenceli hem de farkındalık yaratan bir yoldur.
Sizi rahatlatır, enerjinizi dengeler. Şimdi mevsim dönümünde gelin basit uygulamalarla biraz daha rahatlayalım. Hem bedensel hem enerjisel olarak.
Aslında ihtiyacımız olmayan ne çok şeyi tuttuğumuzu ve sembolik baktığımızda hayatta tutunarak mı yoksa özgürce mi yaşadığımızı görebileceğimiz bir yazı.Keyifli okumalar ve uygulamalar ;)
Dip Not; Okuduktan sonra, iyi de Hülya “atın” demekle atılmıyor dediğiniz maddeler varsa yazın bir kağıda liste halinde. Yakın o kağıdı bir güzel. Sonra da üfleyin rüzgara, hele birde poyrazsa :) uçsun gitsin uzaklara. Sonra derin bir nefes alın ve bakın neler oluyor yaşamınızda ;)
Demedi demeyin…
2.Dip Not; Benimde gönüllü üyesi olduğum Umut Treni Yardımlaşma ve Dayanışma derneğine buradan ya da buradan ulaşarak, kullanılabilir durumda ki her türlü fazla eşyanızı böyle de değerlendirebilirsiniz.
Sevgilerimle,
Hulya
Başlıyoruz :)
Yazmayan kalemleri,Sayfası bitmiş defterleri,
Kulpu kırık fincanları,
‘Zayıflayınca giyerim’ kotunu :)
Son 5 aydır giymediğiniz kıyafetleri,
Arka balkona tıkıştırdığınız, bir gün yüzünü yenilerim pırıl pırıl olur dediğiniz o sandalyeyi,
Dibi kararmış tencereyi,
Taşındığınız hangi evden kaldığı, hangi kapıyı açtığı artık meçhul olan o anahtarları,
Sırf genç ve güzel çıkmışsınız diye yanınızda o hiç sevmediğiniz tiple poz verdiğiniz
fotoğrafı,
Çekmecenin dibindeki müzik kasetlerini (kaset mi kaldı allah aşkına)
Atın…!
Ohh bir ferahlayın bakalım. Tamam mı?
Şimdi ihtimalleri atın.
‘Olacaktı, son anda olmadı’ları atın, olmamış işte..!
Takılıp kaldığınız o günü,
Düşünüp durduğunuz o lafı,
Atın…!
Küstüğünüz için uzun zamandır görmediklerinizin aklınızda kalan son görüntüsünü,
Alındıklarınızın, gücendiklerinizin hiç umurunda olmayan o ‘olayı’,
Atın…!
O hiç beceremediğiniz yemeğin tarifini,
Kestiğiniz eski gazete küpürünü,
İçinizi kemiren o ukteyi,
Atın…!
Zamanı gelince yiyeceğiniz soğuk intikam yemeğini de dökün,
Soğuk yemeğin hiç tadı olmaz, dışarıdan bir döner söyleyin daha iyi :)
Buzdolabının üzerindeki diyet listesini,
Depodaki koşu bandını,
Atın…!
Cevabı olmayan soruları,
Kaçırdığınız fırsatları,
Atıldığınız işleri,
Beceremediğiniz ilişkileri,
Hayatınıza uygulayamadığınız öğretileri,
Atın…!
Arkanızdan konuşanları,
Önünüzü kapayanları,
Alamadığınız terfiyi,
Oturamadığınız evi,
‘Şimdiki aklım olsa’ları,
Aldığınız en kötü karneyi,
Hatta en iyi karneyi,
Çalışmayan saatleri,
İşe yaramayan fikirleri,
Kaçan trenleri,
Zamansız yaşlandıran dertleri,
‘O gün’ olanları,
Halının altına süpürdüklerinizi,
Dolabın dibine iteklediklerinizi,
VE YAŞANMIŞ, BİTMİŞ, SİZİ ÜZEN VE YORAN ESKİ İLİŞKİLERİNİZİ,
ATIN YAŞAMIN ÇÖP KUTUSUNA...!
ŞİMDİ YENİ BAŞLANGIÇLAR ZAMANI…
AŞK'LA... SEVGİYLE...
“Alıntı”
Kadının davası şimdi her zamankinden daha da fazla, İNSANLIĞIN davasıdır.
Zayıfmış gibi davranmaktan yorulan her güçlü kadına karşı,
Güçlüymüş gibi davranmaktan yorulmuş, zayıf bir erkek vardır.Aptal taklidi yapmaktan sıkılmış her kadına karşı,
Aklın sesi gibi davranmak zorunda olmaktan sıkılmış bir erkek vardır.Duygusal diye etiketlenmekten bıkmış her kadına karşı,
Ağlama ve hassas olma hakkı elinden alınmış bir erkek vardır.Dişiliği sorgulanan her kadın sporcuya karşı,
Erkekliğini kanıtlayabilmek için rekabet etmek zorunda bırakılmış bir erkek vardır.
Bir seks objesi olarak görülmekten bunalmış her kadına karşı,
Cinsel performansından kaygı duyan bir erkek vardır.İnsanca bir gelire sahip olmayan her kadına karşı,
Bir başka insanın geçimini karşılama sorumluluğunu yüklenmiş bir erkek vardır."Araba tamirinin incelikleri"nden bi haber her kadına karşı,
"Yumurta haşlamayı" bile bilmeyen bir erkek vardır.
Özgürlüğüne adım atan her kadına karşı,
Hürriyete giden yolu yeniden keşfeden bir erkek vardır.
İnsan ırkı iki kanatlı bir kuştur:
Bir kanadı kadınlar, diğeri erkekler.
Ve her iki kanat da eşit düzeyde gelişmedikçe, İnsan ırkı uçamayacaktır.
Kadının davası şimdi, her zamankinden daha da fazla, insanlığın davasıdır.
“B. Boutros Ghali” Birleşmiş Milletler Eski Genel Sekreteri
Kaderini sev..
Varsa kederini de sev...
Üzülme hastalıklarına,
Gör, hangi günahlarına kefaret olacak...
Terk edildin diye de üzülme,
Demek ki sevebilecek bir yüreğin var...
Geçmişi unut, hiç yaşanmamış gibi davran..
Buluttan nem kapma...
Döküver kirpiklerinden sonbaharı,
Bir gün ama bir gün MUTLU tebessümlerle kol kola gireceksin...
Koklayacaksın yağmur sonrası toprakları,
Yükleyeceksin ruhunu kelebek kanadına...
Uçacaksın semalara sevdiklerinle CAN...
Kim demiş ebemkuşağı yedi renk..?
Bakmakla görmek arasındaki farkı çözdüğünde..
Anlayacaksın ne demek istediğimi.....
“Mevlana Celaleddin-i Rumi”
Varsa kederini de sev...
Üzülme hastalıklarına,
Gör, hangi günahlarına kefaret olacak...
Terk edildin diye de üzülme,
Demek ki sevebilecek bir yüreğin var...
Geçmişi unut, hiç yaşanmamış gibi davran..
Buluttan nem kapma...
Döküver kirpiklerinden sonbaharı,
Bir gün ama bir gün MUTLU tebessümlerle kol kola gireceksin...
Koklayacaksın yağmur sonrası toprakları,
Yükleyeceksin ruhunu kelebek kanadına...
Uçacaksın semalara sevdiklerinle CAN...
Kim demiş ebemkuşağı yedi renk..?
Bakmakla görmek arasındaki farkı çözdüğünde..
Anlayacaksın ne demek istediğimi.....
“Mevlana Celaleddin-i Rumi”
Bir kişi HERŞEYİ bir an’da değiştirebilir. O kişi belki de SİZSİNİZ..!
Yüzüncü maymun Fenomeni..!
Ken Keyes Jr.'ın anlatımıyla dünya 'eylemcilerinin' belleğine giren 'Yüzüncü maymun' fenomeni, Pasifik Okyanusu'ndaki irili ufaklı adalarda yapılan gözlem deneylerini anlatıyor.
Anlatıma göre, "Macaca Fuscata" türü Japon maymunlarının yaşadığı adalardan Koshima Adası'nda 1952'de bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakıyorlar.
Maymunlar tatlı patatesin tadından hoşlanıyor ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç hoşlarına gitmiyor. Başlangıçta patatesleri kumlu kumlu yiyorlar.
Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun, soruna çözüm buluyor. İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl ediyor. Bu buluşunu önce annesine sonra arkadaşlarına gösteriyor. Bir grup maymun patatesleri yıkayarak yemeye başlıyor. Bu yeni davranış biçimi, yavaş yavaş maymunlar arasinda yayılıyor.
1952 ve 1958 yılları arasında genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğreniyorlar. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanıyor. Yeniliklere açık olmayan yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeye devam ediyor.
1958'in sonbaharında Koshima maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerini suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş oluyor.
Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılıyor. İşte o an her şey değişiyor. Aynı günün akşamı, adadaki tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlıyor. Yüzüncü maymunun ilave enerjisi her nedense devrim yaratıyor!
Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, BU ADA İLE DOĞRUDAN BİR İLİŞKİLERİ OLMADIĞI HALDE, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları..!
Yeni bir düşünce ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından benimsendiği an, bu yenilik mesafenin önemi olmaksızın zihinden zihine aktarılabiliyor.
Değerinizin farkında mısınız..?
“Alıntı”
"Gül, insanoğlu onu böyle adlandırdığı için güldür;
insan olmasaydı, bir enerji kasırgası şeklinden başka birşey olmayacaktı."
Evreni algılayısımız, büyük ölcüde bilim dünyasinin bakış açısından etkilenir. Bilim dünyası sayesinde, her şeyin katı ve ayrı göründüğü bir dünya kavramından her şeyin akışkan ve birbiriyle bağlantılı olduğu, çok daha kapsamlı bir dünya kavramına geçtik. Bu evrimi anlamak için, enerjinin küçük hikâyesini keşfetmemiz gerekir. Dünyamızın katı cisimlerden oluştuğunu ilke alan ilk teori esas olarak Isaac Newton vearkadaşları tarafından XVII. ve XVIII. yüzyıllarda ileri sürülmüştür.
Newton yasaları, doğadaki fiziksel olayların bir sebebinin olduğunu ve zamanla uzayın sonsuzluğunu tartışmasız olarak kabul ederler. Örneğin, iki bilardo topunun çarpışması tüm fiziksel tepkilerin fiziksel bir neden iolduğunu ileri süren bu teoriyle açıklanabilir. Esas olarak günlük yaşantımız da, bu mekanik Nevvton yasalarını temel alır. Elektrik tesisatımız dışında, evimizdeki her şey, büyük ölçüde Newton yasalarına uyar. Zamanı doğrusal olarak yansıtan, üzerine tüm yaşantımızı kurduğumuz saatlerimiz vardır. Zamanında bir yerlere yetişmek için robotlar gibi, sabahtan akşama kadar koşturuyorsak, bu noktada yaşam tarzımızın mekanik olduğunu kabul etmek daha kolaydır. Sonsuzluk karşısında, yaşadıklarımızın büyük bir bölümünü tarafsız olarak ifade edebilmek için, üç boyutlu uzay-zaman kavramına başvururuz.
Olayları bu şekilde görmek, dünyayı, açık ve değiştirilemez kurallarla yönetilen, durağan ve katı bir kütle olarak görmeyi tercih edenlerimiz için destekleyici olabilir. Bu koşullar altında, devamlı evrim halinde bulunan içimizdeki insani deneyimleri önemsememek, hatta unutmak da çok kolaydır.
HER ŞEY BIRBIRIYLE BAĞLANTILIDIR
1905'te Albert Einstein, bütün Newton yasalarını yıkan ünlü izafiyet teorisini açıkladı. Bu teoriye göre, uzay üç boyutlu değildir. Zaman da uzaydan ayrı bir kavram değildir. Uzay ve zaman, birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve dört boyutlu bir evreni oluştururlar. Bu durumda, Einstein'a göre, zaman doğrusal değil, görecelidir. Zaman ve uzay, bir doğa olayının oluşması için belirlenmişki elemandan başka bir şey değildir.
"Gül, insanoğlu onu böyle adlandırdığı için güldür;
insan olmasaydı, bir enerji kasırgası şeklinden başka birşey olmayacaktı."
E. H. Shattuh
Uzay ve zamanın göreceliği teorisi, bize sonsuz olanaklarla dolu bir dünyanın kapılarını açar. Şimdiye kadar çözülmemiş sayısız soruyu yanıtlar. Örneğin, önceki yaşamlarımızı algılama kapasitesini veya gerçekleşebilecek olayları "görme"yi (önsezi) açıklamak için bu doğrusal olmayan zaman kavramına başvururuz. Kimi zaman bir olayolmadan önce, bunu "önceden hissedip", ardından da bu olayın gerçekleşmesine tanık olmadınız mı? Ya da uyurken rüyanızda yoğun bir şekilde yaşadığınızı gördüğünüz birolayın gerçekliğine, uyandıktan sonra dahi inanmadınız mı? Incil'de buna benzer"önceden görmeler", "ermişlerin gizli şeyleri görme" olaylarından bahseden çok sayıda örnek yer alır. "Dejavu" da aynı şekilde, doğrusal olmayan zaman kavramından ilerigelir.
"Alıntı"
Kadın olmak çok özeldir. Bunu duymaya alıştığınız klişe cümlelerden biri olarak değil, hissederek anlamaya çalışın. Gözlerinizi kapatın birkaç dakika.. Durun.. Ve bırakın kalbinizde ki kadın konuşsun sizinle…
Bu ses anneniz, sevgiliniz ya da eşiniz olabilir. Kim olduğu önemli değil aslında, siz ne söylediğini duyabiliyor musunuz? Onu hissedebiliyor musunuz?
Hadi tıklayın video'ya.. Müzik eşlik etsin kalbinizin şarkısına...
Bazen çok yüksek çıkar bir kadının sesi. Bir çığlık gibi. Bazen ise sonsuz bir sessizliktir kayboluşu.
Her sesi, kendini her duyurmaya çalışması SEVGİ’dendir. Size sevgi’yi göstermeye çalışmaktandır.
Kadın öyle naif, öyle masum, öyle kutsaldır ki, onun gösterdiği yol ancak ve ancak kalbin yoludur. Siz teslimiyet içerisinde o yola girdiğinizde ve olan her ne ise büyük bir sabırla kabule geçtiğinizde sizi mucizeler ve güzellikler bekliyor olacaktır. Oysa akıl oyunlarıyla, hesap-kitaplarla büyüyü bozsanız bile kadın o oyunda da büyük bir zevkle sizinle olacaktır. Ta ki her şeyi bırakıp, sahteliğin gereksizliğini anlayıp yine siz “o yola” girene kadar.
Hırslarla, kaosla, kavga ve gürültü ile dolu dünya’yı yine kadının o büyük sevgisi, şevkati şifalandıracaktır. Kendi bütünlüğünü keşfetmiş, dengede her kadın ayrı bir dünya’dır. Bir masal kahramanıdır her kadın.. Sizin masalınızın kahramanı...
Kalbi ne kadar kırılırsa kırılsın, karşısında ki insan yaptıklarını ne kadar hak etmezse etmesin o yine de sever. Görevi biter, gider! ama yine de sever. Paramparça olsa da yaptıklarınızla, size koşulsuz sevmeyi öğretir ve gider...
Kendini iyileştirmeyi bilir bir kadın. Düşmeyi, kalkmayı, yeniden başlamayı iyi bilir...
Kırılgan ve nazik görüntüsünün ardında öyle bir güce sahiptir ki kadın. Bunu gerçekten bakan ve gören gözler hissedecektir. Bir erkeğin, belki de hiçbir zaman göze almaya cesaret edemediği şeyleri büyük bir güvenle kotarır bir kadın. Gücünün ve kendinin farkında olan her kadın.
Kadının gücünden ve sevgisinin büyüklüğünden korkan standart bir erkek, panikleyerek kendini sabote etmek için elinden geleni yapacaktır. Buna gerek olmadığını gün gelir anlar erkek. Bazen zamanında, bazen de çok geç.. Ama sonunda anlar…
Şimdi..
Eğer hayatınızda bir kadın varsa, gidip ona kocaman sarılın lütfen… Var olduğu, sizinle olduğu için teşekkür edin ona… Ve unutmayın, şifanız o kadının sihirli yüreğiyle gerçekleşecek… Kalbiniz o kadının sihirli dokunuşlarıyla huzur bulacak… Sarılın ve bu defa minnettar olun…..
Sevgilerimle,
Hülya
Sizin için seçtiğim şarkı; Bryan Adams’dan “Have You Ever Really” …
Bir kadını gerçekten sevmek için,
Onu anlamak için,
Ruhunun derinliklerini bilmelisin..
Tüm düşüncelerini duymalı,
Tüm hayallerini görmeli,
Ve uçmak istediğinde ona kanatlar vermelisin…
Sonra kendini çaresizce onun kollarında yatarken bulduğunda,
Bilirsin ki gerçekten bir kadını seviyorsun..!
Bir kadını sevdiğinde ona gerçekten istendiğini söyle.
Bir kadını sevdiğinde ona biricik olduğunu söyle.
Çünkü bunun sonsuza dek süreceğini söyleyecek birine ihtiyacı var.
Öyleyse söyle bana hiç gerçekten, gerçekten ama gerçekten bir kadını SEVDİN mi?
Bir kadını gerçekten sevmek için,
Sana sarılmasına izin ver,
Onun dokunulmaya ne kadar ihtiyacı olduğunu anlayana kadar,
Onu solumalısın, onu gerçekten tatmalısın.
Onu kanında hissedene kadar.
Ve doğmamış çocuklarınızı onun gözlerinde gördüğünde,
Bilirsin ki gerçekten bir kadını seviyorsun……………
Ona inanç vermelisin,
Onu sıkıca sarmalısın.
Birazcık hassasiyet,
Ona iyi davranmalısın.
Hep yanında olacak,
Sana iyi bakacak.
Kadınını gerçekten sevmelisin………….
DANS ET..!
Sanki seni kimse izlemiyormuş gibi…
SEV..!
Sanki önceden hiç incinmemiş gibi…
ŞARKI SÖYLE..!
Sanki seni duyabilecek kimse yokmuş gibi…
YAŞA..!
Sanki cennet hayatın kendisiymiş gibi……
“Alfred Souza”
Duyarlılık, ilahi olmanın tabiatıdır...
Bir kadın Osho'ya sorar... Neden bu kadar duyarlı oldum? Bu hassasiyet nereden geliyor ve onu paylaşmak mümkün mü?
OSHO: Her çocuk hassas doğar, oldukça hassas. Fakat toplum, pek fazla duyarlı insan istemez. O taş kalpli insanlar ister. O işçiler ister, o askerler ister, o yüreğini göz ardı eden her türden “sert” insanlar ister. Toplum profesörler ister, entelektüeller ister, bilim adamları ister. Onlar kalpleri hakkında, kendi hassasiyetleri hakkında hiçbir şey bilmeyenlerdir.
Eğer duyarlıysanız, bu kesinlikle şükran duymanız gereken bir şey. Belki de, kadın duyarlı olmada erkekten daha yeteneklidir. Çünkü kadın hiçbir zaman asker olmayacaktır, insanları öldürmesi beklenmeyecektir. Bir kadın erkekten daha hassastır. Çünkü toplum, kadını önemli olan her konuda göz ardı etmiştir. Şükür ki böylece, bir anlamda erkek canavara dönüşürken, kadın hala insan kalabilmiştir. Erkeğin bütün dünyası ya öldürmek ya da öldürülmektir. Tüm hayatı daha çok ve daha çok savaş silahı biriktirmeye adanmıştır.
Anlaşılan 2.Dünya savaşı kendisini tatmin etmemiş ve üçüncüsüne hazırlanıyor.
Unutmayın ki cephede asker ölünce, bir baba ölür, bir oğul ölür, bir koca ölür. Erkekler savaşır, birbirlerini öldürürler ve acısını kadınlar çeker. Bu yüzden kadınlar yüzyıllar boyu acı çektikçe üzüntüye, keyife, acıya ve memnuniyete karşı daha duyarlı olurlar.
Unutmayın ki cephede asker ölünce, bir baba ölür, bir oğul ölür, bir koca ölür. Erkekler savaşır, birbirlerini öldürürler ve acısını kadınlar çeker. Bu yüzden kadınlar yüzyıllar boyu acı çektikçe üzüntüye, keyife, acıya ve memnuniyete karşı daha duyarlı olurlar.
Bu yüzden, “neden bu kadar hassas hale geldim” diye sormayın. Hassas doğdunuz ve bu sizin doğuştan hakkınız. Hassas hissetmediğinizde sormalısınız ki, “ben neden hassas değilim”?
Duyarlılık, ilahi olmanın tabiatıdır.
“Hassasiyetim nereden geliyor?” diye soruyorsunuz. O tam da en içinizden geliyor. Dışında, uzakta, farklı bir kaynakta arama. Bu senin doğan!
Hassasiyeti paylaşmak mümkün müdür? Tabii ki. Bazı insanlarla el sıkışırken bunu gözlemlemiş olabilirsiniz. Bir ağacın ölü dalıyla el sıkışıyor gibi hissedersiniz. Hayat yok, sıcaklık yok, bir enerji yok.
Şunu da yaşamış olabilirsiniz. Öyle biriyle tokalaşırsın ki, adeta bir enerji akışı olur. Enerjileriniz arasında bir transfer gerçekleşir. Bir sıcaklık, bir sevgi ve samimiyet hissedersiniz. İşte bu tip insanlar, onlarla birlikteyken adeta beslendiğinizi hissettirir. Ve o kuru ağaç dalına benzeyenler, onlarla oturduğunuzda da emilip, enerjinizin çekildiğini hissedersiniz.
Şunu da yaşamış olabilirsiniz. Öyle biriyle tokalaşırsın ki, adeta bir enerji akışı olur. Enerjileriniz arasında bir transfer gerçekleşir. Bir sıcaklık, bir sevgi ve samimiyet hissedersiniz. İşte bu tip insanlar, onlarla birlikteyken adeta beslendiğinizi hissettirir. Ve o kuru ağaç dalına benzeyenler, onlarla oturduğunuzda da emilip, enerjinizin çekildiğini hissedersiniz.
Duyarlılık, özünüze yeni bir açılımın başlangıcıdır. Korkmayın. Siz daha ve daha yükseğe çıkmaya devam edin. Ve daha da duyarlı olun. Umarım bu size insanlığın en güzel parlayışını getirecektir.
"OSHO"
Osho’nun anlatımı ve örnekleri çok güzeldi. Bunun üzerine bende yazmak istedim. Çünkü şu aralar daha sık gündeme gelir oldu benzer diyaloglar. Kadınlar hissettikleri hassasiyetlerden hayıflanır, olumsuz bir şeymiş, uzaklaştırılması gereken bir şeymiş gibi bahseder oldular. Toplumda dikte ettirilen “güçlü duruş”a! Uymuyordu onlara göre hassasiyetler.
Güçlü duruş neydi ki? Kalbini kapatmak, katılaşmak, etkilenmemek mi? Yok saymak, sadece kendinle ilgilenmek mi? Zarar görmemek, acı çekmemek için duvarlar örmek mi?
Eskiden turizm sektöründe çalışırdım ve üst düzey! :) yöneticilerimizin duruşunu hayranlıkla izlerdim. Vay be, ne güçlüler diye düşünürdüm. Zaman hepimizin algısında değişiklikler yaratıyor, farkındalıklarımız her gün gelişiyor. Şimdi benzer insanlara baktığımda, o eskiden “güçlü” tabir ettiğim duruşun altında ne bastırılmış duygular olduğunu alenen görüyorum. Birlikte çalışıyoruz zaman zaman. “Yoruldum” diyor her biri. Doğasına aykırı davranmaktan, zorunlu duruşlar yaratmaktan, ciddiyetten.
Tüm bunlar hassasiyetten kaçmak için çabalar. Yüreğini açmamak için dirençler. Niye? Neden?
Kime, neyi ispat çabasındasın? Neden kendini olmadığın bir şeye zorluyorsun.
Osho’nun dediği gibi, senin doğan bu değil ki. Senin doğan, doğallık. Olduğun gibi ol. Hassas bir varlık oluşunu artık reddetme. Barış bununla, barış kendinle. Ama yok. Kolay değil diyorsun. Hassas olma gerçeği yüzünden kendine kızıyorsun.
Bu dünyayı düzeltecek bir şey varsa o da kadın’ın hassasiyetine sahip çıkmasıdır. İşte o zaman kavga- gürültü ile değil, sevgi ile, iyilik ile, güzellik ile dönüşecek her şey.
İşte asıl güç bence bu. Her şeyi iyilikle ve güzellikle dönüştürme gücü. Gerçek doğanla hareket edebilme gücü.
Sen gerçekten sen olduğunda, içinde hiçbir zaman hissetmediğin kadar güçlü hissedeceksin.
Artık dünyanın birbirine kızan, birbirini itip-çeken insanlara değil, birbirine karşı merhametli, hoşgörülü, sevgi duyan insanlara ihtiyacı var. Neden sende bunlardan biri olmayasın?
Hulya
Ünlü fotoğraf sanatçısı Louie Schwartzberg TED için yaptığı konuşmada yaşama dair çok anlamlı mesajlar veriyor...
Ucla’dan mezun olduğumda, Kuzey Kaliforniya’ya taşındım. Ve Mendocino kıyısında Elk adı verilen küçük bir şehirde yaşadım. Ne telefonum ne de tv’im olmasa bile Amerikan postası vardı. Ve hayat güzeldi o zamanlar. Bir bardak kahve ve çikolatalı kek için markete giderdim. Ve filmimi San Fransisko’ya gönderirdim. Ve şu işe bak, iki gün sonra kapımın önünde belirirdi. Ki bu Hollywood’un trafiği ile savaşmak zorunda kalmaktan çok daha iyiydi. Çok fazla param yoktu. Ama zamanım ve merak duygum vardı. Bu yüzden hızlandırılmış fotoğraflar çekmeye başladım. Dört dakikalık bir film rulosunu çekmem, bir ay zamanımı alırdı. Çünkü param ancak bu kadarına yetiyordu.
Hızlandırılmış çiçekleri sürekli çekiyorum. Hiç durmadan. Günde 24 saat, haftada 7 gün, 30 yıldan fazla bir zamandır. Ve onları hareket ederken görmek, hiç bıkmayacağım bir dans. Güzellikleri bizi renk, tat, dokunuşa boğar. Yediğimiz gıdanın üçte birini de sağlar.
Güzellik ve cazibe doğanın hayatta kalma araçlarıdır. Çünkü biz aşık olduklarımızı koruruz. Kalplerimizi açar ve doğanın bir parçası olduğumuzu anlamamızı sağlar. Ve ondan ayrı olmadığımızı. Kendimizi doğada gördüğümüzde, o aynı zamanda bizi birbirimize bağlar. Çünkü her şeyin bir yere bağlı olduğu açıktır.
İnsanlar görüntülerimi gördüğünde, çoğu zaman şöyle derler. “Aman Tanrım!”
Hiç bunun ne anlama geldiğini merak ettiniz mi? “Aman” demek, sizin dikkatinizi çektiğini gösterir. O anda olmanızı sağlar, sizi uyandırır. “Benim” demek, ruhunuzun içindeki derin bir şeyle bağlantı kurmuştur. Ayağa kalkıp sesinizi duyurmak için, iç sesinize geçit yaratır. Ve “Tanrı”, Tanrı ilham almak için hepimizin olmak istediği kişisel yolculuktur. Hayatı kutlayan evrene bağlı olduğumuzu hissetmek için.
Biliyor muydunuz, aldığımız bilginin %80’nin gözlerimiz sayesinde geldiğini? Ve ışık enerjisini, müzikal ölçüye çevirirsek sadece bir oktav olur. Çıplak gözün görebildiği, ki tam ortadadır bu.
Beyinlerimiz için minnettar değil miyiz? Işık enerjisinden gelen elektriksel uyarıları alıp, dünyamızı keşfetmemiz için görüntü yarattığı için. Ve minnettar değil miyiz, bu titreşimleri hissedecek kalplerimiz olduğu için. Mutluluğu duyumsamamızı sağlamaya yarayan ve doğanın güzelliğini.
Doğanın güzelliği, memnuniyeti ve minnettarlığı çoğaltan bir hediyedir. İşte benimde sizinle paylaşmak istediğim bir hediye var bugün. “Açığa çıkan mutluluk” adında, üzerinde çalıştığım bir proje. Ve o görüşe kısaca göz atmamızı sağlayacak.
Dünyada ki bir çocuk ve yaşlı bir adamın bakış açısından.....
“Çocuk” – Tv seyrettiğimde, o sadece bir gösteri. Sadece, numara yapılan. Ve keşfettiğin zamansa, sahip olduğundan daha fazla hayal gücüne sahip oluyorsun. Ve daha fazla hayal gücüne sahip olunca, daha derinlere gitmek istiyorsun. Ki daha fazla şey alabilesin. Ve daha güzel şeyler görebilesin. Mesela bir yol, eğer bir yolsa seni götürebilir. Seni götürebilir, bir kumsala ya da onun gibi bir yere. Ve çok güzel olabilir.
“Yaşlı Adam-David Steindi-Rast” – Bunun hayatınızda sadece bir başka gün olduğunu mu düşünüyorsunuz? Sadece bir başka gün değil. Size verilen bir gün, BUGÜN. Size verildi. Bir hediye. Şu an sahip olduğunuz tek hediye.
Ve tek uygun cevap MİNNETTARLIK.
Eğer hiçbir şey yapmayıp sadece bu cevabı geliştirirseniz, büyük bir hediye olan bu biricik güne, hayatınızda ki ilk günmüş gibi karşılık vermeyi öğrenirseniz, ve de en son gün, O ZAMAN BUGÜNÜ ÇOK İYİ HARCAMIŞ OLACAKSINIZ.
Gözünüzü açarak başlayın ve hayret edin, açabilecek gözleriniz olduğu için.
Bu inanılmaz renk skalası, sırf zevk almamız için bize durmadan sunulan.
Gökyüzüne bakın. Çok nadiren gökyüzüne bakarız. Bir andan diğerine ne kadar değiştiğini, çok nadir fark ederiz. Bulutların gelip, gittiğini. Sadece hava durumunu düşünürüz. Ve hava durumu ile ilgili bile, hava durumunun pek çok nüansını düşünmeyiz. Sadece iyi hava ve kötü havayı düşünürüz. Bugün, şu an eşsiz bir hava durumuna sahip. Belki hiçbir zaman, tekrar aynı bu şekilde gelmeyecek bir şekilde. Gökyüzünde ki bulutların oluşumu, hiçbir zaman şimdi olduğu gibi olmayacak.
Gözlerinizi açın. Şuna bakın. Karşılaştığınız insanların yüzlerine bakın.
Her birinin yüzü arkasında olağanüstü bir hikaye var. Hiçbir zaman tamamen kavrayamayacağınız bir hikaye. Sadece kendi hikayeleri değil, atalarının hikayeleri de. Hepimiz böyle uzaklara gideriz. Bu biricik anda, bu günde. Karşılaştığınız bütün insanlar, nesillerden gelen bütün bu hayat ve dünyanın her tarafında ki pek çok yerden beraber akıyor ve sizi burada karşılıyor. Hayat veren bir su gibi. Eğer sadece yüreğinizi açıp içerseniz.
Medeniyetin bize verdiği inanılmaz hediyelere yüreğinizi açın. Bir düğmeyi çeviriyorsunuz ve elektrik ışığı var. Bir musluğu açıyorsunuz, sıcak ve soğuk su var. Ve içilebilir su. Bu dünyada milyonlarca insanın hiçbir zaman deneyimleyemeyeceği bir hediye.
İşte bunlar, çok sayıda hediyenin sadece birkaç tanesi. Kalbimizi açabileceğimiz...
İşte bütün bu nimetlere, yüreğinizi açabilmenizi diliyorum.
Ve üzerinizden akmasına izin vermenizi. Ki bugün sizinle tanışan herkes, sizin tarafınızdan kutsanmış olsun. Sadece gözlerinizle, gülümsemenizle, dokunuşunuzla. Sadece varlığınızla.
Bırakın, minnettarlık etrafınızdakilere lütuf olarak taşsın. O zaman, gerçekten de iyi bir gün olur...
Hatta kendimizi ayna'da öyle görsek de...
ÇOCUĞUZ BİZ...
En azından ben öyleyim.
...ve ancak içimizde ki çocukları serbest bırakırsak anlaşıyoruz/onlar anlaşıyorlar...
Aksi takdirde sıkıcı yetişkin konuşmaları. . .bildiğin maske…!
“Mete Mu Rad”
19 Eylül saat 14:11 civarı gerçekleşecek olan Dolunay, Balık Burcu etkisinde olacak.
Dolunay önce ve sondasındaki 3-4 gün, ziyaret ettiği burcun etkileri yoğunlaşarak devam eder. Bu Dolunay etkilerini havaların değişimi ile de oldukça yoğun olarak göstermeye başladı, aynı zamanda hasat zamanını bildiren bir Dolunay.
Balık burcu özelliklerinden en öne çıkan şefkat ve başkalarına hizmet unsurları ana tema. Ortama şifalandırıcı enerjiler aktif, ve Balık burcunun yardımı ile görünen ya da görünmeyen şifa enerjilerine, yaşamın kozmik boyutuna ulaşabiliyoruz bu dönemde. Bu dolunayın etkisi “hisler ve hayal kurmak” üzerine kurulu.
Su burcu olan Balık, duygular ve yaratıcılıkla yakinen alakalı olduğundan bu dönem duygularınızın kabardığını ve üzüntünün su yüzüne çıktığını hissedebilirsiniz. Hayatınızı gözden geçirip, olmak istediğiniz yerde olmadığınızı düşünüp, hayal kırıklığına kapılabilir, yetersizlik duyguları hissedebilirsiniz.
Bu dönem iyileşme dönemi. Biraz ağlamak ve duyguları serbest bırakmak size şifa verir, bastırılmış, içeride tutulmuş olan duyguları serbest bırakmak sağlık için elzemdir.
Kalbi temizleme zamanı.
Bu dönem ultra hassas olacağımız için kendinize şefkatli davranmanızı öneririm.
Balık/Başak ekseni aktive olduğundan kurban/mağdur kimlikleri su yüzüne çıkabilir. İşte tam da bu kimliklere nerelerde tutunuyorsunuz, yaşamınızda nerelerde etkileri var görebilmeniz için bir fırsat açığa çıkıyor. Acılarınızın temelinde bu kimlik tanımlamaları var.
Yaşadığımız dönemde gezegensel anlamda büyük değişimler hakim, sorunların kökenine inmek için en doğru zaman. Şifa enerjileri aktif. Pembe gözlükleri çıkartıp, gerçekliğin gözlerinin içerisine, korkmadan, cesurca bakma zamanı.
Dolunay zamanı yaklaştıkça güçlü şifa dalgaları, geçmiş acıları ve hikayeleri bırakma cesaretini gösterebilenler için bolca açığa çıkacak. Yaşantınıza objektif bakabilmek, kurban/mağdur kimliklerinden çıkabilmek, testleri görmek, ders almak ve kalıcı bilgeliğe dönüştürebilmek için daha yüksek bilince erişmeniz gerekecek. İşte şimdi bunun için kapılar ardına kadar açılıyor.
Gerçek benliğinizin gücüne sahip çıkın. Acıların, depresyonun, hayal kırıklıklarının, geçmiş suçlamaların esareti altında kalmayın. Onlar siz değilsiniz, siz yüce bir varlığın tezahürüsünüz. Bunu hatırlamanız için zaman hazır, siz hazır mısınız?
Güçlü duygular, üzüntü, sıkıntı ve yetersizlik hissiyatı kalktığında arınma, temizlik zamanı geldiğini çok net fark edeceksiniz.
Birer ruh olarak şefkat ve huzur sizden zuhur eder.
Tıpkı yağmurun ardından gelen güneş gibi. Ruhunuzun ışığı, acıları akıttıktan sonra varlığınızı aydınlatmak üzere açığa çıkacak.
Kendinize hatırlatın;
Ben huzurun ta kendisiyim, benim yolum huzur OLmak...
"Gülenay Pema Gauri"
Hülya'nın notu:
Tam saatinde yapamadığınızda ya da bu saati kaçırdığınızda, Dolunay saatine niyet ederek çalışmanızı yapabilirsiniz... Hayatınızda artık size hizmet etmediğini düşündüğünüz; her türlü duygu, düşünce, his ve size iyi gelmeyen herşeyi bir kağıda yazıp yakabilirsiniz... Kırgınlıklarınız, kızgınlıklarınız, affedemediğiniz her durum ya da kişiyi... Canınızı acıtan anıları...Yaktığınız külleri rüzgara bırakabilir, suya atabilir ya da toprağa gömebilirsiniz... Bu ritüel, hayatınızda yeniye yer açmak için, eskiyi sevgiyle salıverdiğinizi sembolik olarak göstercektir...
Ritüel sırasında bir mum yakabilir, tütsü kullanabilir (adaçayı ya da sandal tercih edebilirsiniz) ve aşağıda benim çok sevdiğim enerjisi çok yüksek mantrayı dinleyebilirsiniz...
Şifa Olsun... Bütünün ve hepimizin en yüksek hayrına Olsun...
Kendi kendinize yapabileceğiniz hipnoz teknikleri...
ALIŞTIRMA 1
1. Rahat bir yere oturun veya uzanın. Gözlerinizi kapatın.
2. Ayak kaslarınızı yavaşça sıkın ve bir müddet böyle durun. Şimdi yavaşça gevşetin.
3. Bu sıkma- gevşetme işine vücudunuzun yukarı kısmına doğru kas gruplarında devam edin. Baldırlar, kalçalar, mide, göğüs, sırt, eller,kollar, omuzlar, boyun ve yüz. Kaslarınızla çalışırken zihin gözünüzde her bir alanın rahatladığını, dokuların ve kasların gevşediğini resimlemeyi isteyebilirsiniz. Her bir damarı, siniri, kası nazikçe bırakın.
4. Takip eden rahatlık ve gevşeme duygusunun keyfini çıkarın.
ALIŞTIRMA 2
1. Oturun ve kendinizi rahatlatın. Bir iki derin nefes alın ve önünüze bakın.
2. Bakış seviyenizin üzerinde bir nokta tespit edin ve ona bakın.
3. Bütün dikkatinizi bu noktaya odaklamaya devam edin. Bakışınızı hep orada tutun. İnsanlar sık sık bu noktanın görsel olarak bozulmasından bahsetmektedirler Örneğin; hareket ettiği, bulanıklaştığı ve hatta ortadan kaybolduğu görülmektedir Sizin de kendi noktanızla ilgili bu tür bozulmalar yaşayıp yaşamadığınıza dikkat edin.
4. Noktaya bakarken zaman geçtikçe gözleriniz tıpkı göz kapaklarınıza ağırlıklar takılmış gibi ağırlaşmaya başlayacaktır Alternatif olarak, aynı noktaya bakmaktan yalnızca yorgunluk hissedebilirsiniz ve gözlerinizi kapatmayı isteyebilirsiniz. Bu şekilde, gevşemiş bir durumda rahatlayabilirsiniz. Gözlerinizi kapatmamak için ne kadar çaba harcarsanız, kapatmamak o kadar zorlaşır. Gözlerinizi ne kadar ağırlaşmış hissettiğinize bakmaksızın onları kapatma lüksüne izin vermek için ne zamanın en uygun olacağına karar verin.
5. Kendi yönteminiz ve zamanınızla bu gevşeme duygusunun gelişmeye başladığını fark edebilirsiniz. Eğer gerçekleşmesine izin verirseniz, nefes alış verişiniz rahatlatıcı bir hıza gerileyebilir . Bu rahatlığın yayılmasının keyfine varın. Şimdi veya birkaç nefes alıştan sonra, bunun vücudunuzun her noktasına ulaşmasını sağlayın. Bu aşamadan sonra zihninizde gevşeme ve gözlerinizi kapatmaya dair kendi hip- nozlarınızı deneyin.
6. Şimdi bu rahat durumda olumlu değişim amaçlarınıza odaklanarak ve onlarla ilgili çalışarak biraz zaman geçirebilirsiniz.
7. Kendi kendinize gözlerinizi açtığınızda kendinizi tazelenmiş, sakin ve canlı hissedeceğinizi telkin edin.
3'ten geriye doğru sayın. Gözlerinizi açın.
ALIŞTIRMA 3
1. Oturun ve kendinizi rahatlatın. Gözlerinizi kapatın.
2. Nefes alışınıza odaklanın. Nefes aldığınızdaki bütün o farklı duyumları hissetmek ilginç olabilir. Göğüs kafesinin yükselip alçalması ve içinize çektiğiniz nefesin biraz daha serin olması, verdiğiniz nefesin biraz daha ılık olması.
3. Zamanla nefes alış verişin yumuşak ritmine kapılmak bir hayli teskin edici olabilir. Kendini tıpkı beşikte sallanan bir çocuk gibi veya bir salıncakta sallanır gibi hissetmek. Nefesinizin, kendi hızı ve yoluyla rahat, muntazam bir hale gelene kadar yavaşlamasına izin verin.
4. Nefesiniz daha da rahatladıkça, diğer yönleriniz üzerine odaklanın. Zihninizde veya vücudunuzda, bilinçli veya bilinçsiz gizlenen herhangi bir gerginlik olup olmadığını anlamak için vücudunuzu tepeden tırnağa tarayın.
5. Bu gerginlikler nerede olurlarsa olsunlar, nefes verdiğinizde bunların vücudunuzu terk etmesine izin verin. Daha çok nefes aldıkça bunlar azalacaklardır. Bu çok özel yolla gerginliğin azaldığı duygusundan keyif alın. Nefes aldıkça, zihniniz vücudunuzun bir rahatlık ve sükûnet duyusunu içeri çekmesini sağlayabilir.
6. Zamanla, nefes aldıkça gerginlikler vücudunuzdan çıkar ve rahatlık ve sükûnet vücudunuza girer.
Sükunet ve huzura doğru nefes aldıkça gevşemenizi daha derinleştirebilirsiniz. Aldığınız her nefesle kaslarınızın gittikçe daha fazla gevşemesini sağlayan rahatlığa odaklanarak vücudunuz üzerinde çalışın. Vücudunuz boyunca nazikçe ilerlemesi ve yayılması için bu anda en rahat bölümünüzdeki rahatlığı cesaretlendirin (Eğer isterseniz bu noktada adım adım vücut gevşemesini kullanabilirsiniz).
7. Uygun olduğunda tasavvur ve telkinleri kullanarak olumlu değişim amaçlarınız üzerinde çalışabilmek için biraz zaman harcayın.
8. Gözlerinizi açtığınızda kendinizi tazelenmiş, sakin ve canlı hissedeceğiniz konusunda kendinize telkinde bulunun. 3'ten geriye sayın. Gözlerinizi açın.
ALIŞTIRMA 4
1. Oturun ve kendinizi rahatlatın. Gözlerinizi kapatın.
2. Kendinizi güzel bir merdivenin tepesinde hayal edin. Zihninizde bunu ayrıntılarıyla inceleyin. Neden
yapılmıştır? Hangi malzemeden? Trabzanı veya korkuluğu var mı? İçerde mi dışarıda mı?
3. Bu merdiven hayal edebileceğiniz en rahat ve gevşetici yere götüren basamaklara sahip olabilir. Şimdi zihninizde bunun nasıl bir yer olabileceğine karar verin. Örneğin; bir bahçe, bir kumsal veya ateşin yanında konforlu bir sandalye bulunan sıcak bir oda seçebilirsiniz. Burası daha önceden bulunmuş olduğunuz veya hayalinizde yarattığınız bir yer olabilir. Her bir parçasını olmasını istediğiniz kadar güzelleştirin.
4. Birkaç saniye içinde, zihninizde kendinizi bu basamaklardan aşağıya doğru inerken hayal ettiğinizde her adımınızı attığınız basamakta daha gevşemiş, rahatlamış hale geleceksiniz.
5. Her nefes verişinizde basamakları inerken 1'den 20'ye doğru sayın. Bu nefes alma ritminizi daha yavaşlatan bir etkiye sahip olabilir.
6. Telkinlerinizi gevşeme boyunca serpiştirin. Örneğin, "Bu güzel yere doğru inişim devam ettikçe derin bir rahatlık duygusu varlığımın en derinine kadar işliyor" veya "Son basamağa ulaştığımda kendimi son derece gevşemiş ve rahatlamış hissediyorum."
7. Merdivenin sonuna ulaşınca kendinizi seçmiş olduğunuz o özel yerde bulun. İlk olarak, zihninizde bu özel yeri görselleştirerek görme duyunuzu kullanmak isteyebilirsiniz. Daha sonra koklama, dokunma, duy ma ve tatma gibi uygun olan duyumlarınızı kullanın. Zihninizde her şeyi mümkün olduğunca gerçek hale getirin; böylece kendinizi gerçekten oradaymışsınız gibi hissedebilirsiniz.
8. Bu manzarada seçtiğiniz telkinlerle ve tasavvurla çalışabileceğiniz oturacak rahat bir yer bulun.
9. Hipnozdan çıkmak için süreci basitçe tersine çevirin. Merdivenleri çıkarken, bu sefer nefes aldığınızda her bir saniyede veya iki saniyede bir 20'den 1'e doğru sayın. Bu, zihninizde merdivenin tepesine yaklaştıkça dereceli olarak daha canlı bir hale gelmenize yardım edecektir.
10. Gözlerinizi açtığınızda kendinizi tazelenmiş, sakin ve canlı hissedeceğinizi kendi kendinize telkin edin.
Gözlerinizi açın. Keyifle gerinin.
KAYGI İÇİN OTOHİPNOZ
Bedeninizi ve zihninizi rahatlattıktan sonra imgeleme ile yapabileceğiniz adımlar.
1. Dışarı çıkmak için bir ceket giymek.
2. Ön kapıda dikilmek.
3. Arkadaşım yanımdayken ön kapıdan birkaç adım öteye gitmek.
4. Yalnızken ön kapıdan birkaç adım öteye gitmek.
5. Bir arkadaşla beraber yakınlarda bir dükkâna gitmek.
6. Yalnızken yakınlarda bir dükkâna gitmek.
7. Bir arkadaşla büyük dükkânların olduğu uzak mesafeli bir yere gitmek.
8. Yalnızken büyük dükkânların olduğu uzak mesafeli bir yere gitmek.
9. Bir arkadaşla kalabalık bir alışveriş merkezinde 5 dakika kalmak.
10. Yalnızken kalabalık bir alışveriş merkezinde 5 dakika kalmak.
Kimse her zaman kontrollü olamaz ve endişeli duygulardan kaçınamaz. Böylece kaygıyı tamamen ortadan kaldırmayı ummak yerine, onu makul ve sağlıklı bir seviyede tutmayı amaç edinin. Kötü günlerinizi kabullenin ve üzerinde olumlu bir yönde çalışın. Zamanla artacak olan iyi günlerinizi kutlayın.
KENDİNE GÜVEN İÇİN OTOHİPNOZ
1.En az kaygı üreten basamaktan en çok kaygı üreten basamağa kadar 10 basamaklı bir merdiven inşa edin. Örneğin, kısılıp kalmayı da içeren bir agorofobiden muzdaripseniz, kimseden yardım alamıyorsanız ve bu korkunun sonucu olarak eve bağlı hale gelmişseniz, aşağıdakine benzer bir merdiven yapılandırmanız muhtemeldir.
2. Yalnızca çok gevşemiş olduğunuzda merdivenin ilk basamağını hayalinizde uygulayın. Bunu mümkün olduğu kadar çok ayrıntıyla zihninizde görün ve yaşayın. Olabileceğinin en iyisi olması için olumlu telkinleri ve tasavvurunuzu kullanın. Herhangi bir noktada kendinizi gergin hissederseniz sahneyi zihninizden geçici olarak silin ve aynı basamağa tekrar dönmeden önce nefesinizin daha rahat ve gevşemiş olması üzerinde odaklanın.
3. Daha sonra, bu basamakla ilgili tasavvurunuzda kendinizi rahat hissettiğiniz takdirde bunu gerçeğe taşıyın (eğer mümkünse bunu gevşeme seansından sonra yapmanız tercih edilir).
4. îkinci basamağa geçmeden önce kendinize güven kazanana kadar ilk basamağı uygulayın, daha sonra ikinci basamakta da aynı şekilde çalışın.
5. Gerçekte uygulamadan önce tasavvurunuzda o basamakta kendinizi rahat hissettiğinizi garantileyerek merdivende kendi hızınızla ilerleyin. Çok hızlı ilerlemek için bir dürtü vardır; ona karşı koyun.
6. Her bir basamağı tamamladıktan sonra kendi kendinizi herhangi bir şekilde ödüllendirin.
CİNSEL SORUNLAR İÇİN OTOHİPNOZ
1. Gözlerinizi kapatın ve kendinizi huzurlu bir hipnotik duruma sokun.
2. Bedeninizde bütün heyecanlarınızın, arzularınızın kontrollerinin gerçekleştiği kısımda yerleştirilmiş özel bir odakla girdiğinizi hayal edin (Beynin bu bölgesi "hipotalamus" olarak bilinir.)
3. Bu odada örneğin, farklı ışıklı ve renkli bilgisayarların kontrol panellerini fark edin. Cinsel arzunuzu kontrol eden ışık paneline yaklaşın.
4. Bu ışık panelinin üzerinde 0'dan 10'a kadar sayılardan oluşan bir bölüm vardır. 10 numara hayli yüksek bir cinsel arzuya işaret eder. Şu anda bu panelin üzerinde hangi rakamın olduğuna dikkat edin.
5. Zihninize erişin ve bir üst numaraya doğru yavaşça çevirin. Bunu yaparken içinizde bir şey değiştiğinin farkına varın. Bu cinsel arzunuzdaki hafif bir artışın bilincine varışınız olabilir. Alternatif olarak, arzunuzdaki bu değişme o kadar küçüktür ki, ancak bilinçaltı bir seviyede ifade edilebilir.
Cinsel arzunuzdaki artışlara, cinsel fantaziler veya hoşunuza gitmiş olan kişisel bir cinsel deneyim üzerinde durarak da yardımcı olabilirsiniz. Sembolik bir şekilde düşünmenin de faydası olabilir. Örneğin, Godefroy'un (1992) önerdiği gibi cinsel enerjinizi zihninizde bir şelale veya bir ışık dalgası şeklinde görebilirsiniz. Daha sonra zihninizde üzerinde karar kıldığınız formun vücudunuzu dolaştığını ve karnınızı doldurduğunu görün. Bu enerjinin vücudunuzun bu bölümüne akmasına izin verin. Bu işi yaparken yaratıcı olun.
Sonraki numaraları çevirirken kendinize zaman verin. Yalnızca doğru zaman olduğunu hissettiğinizde yeni bir numaraya geçin, doğal hızınızla ilerleyin.
Mutlu olduğunuz bir cinsel arzu seviyesine ulaştığınızda alıştırmayı bitirin.
AĞRI HİSSİ İÇİN OTOHİPNOZ
1. Gözlerinizi kapatın ve kendinizi huzurlu bir hipnoz durumuna sokun.
2. Rahatsızlığınızın seviyesini inceleyin ve 0'dan 10' kadar sayıların olduğu bir göstergede derecelendirin.Burada 10 numara şimdiye kadar yaşamış olduğunuz en
şiddetli ağrıyı temsil etmektedir. Şu andaki rahatsızlığınızı gösteren numarayla basın.
3. Ağrınızı bir tünel şeklinde düşünün. Tünele girdiğinizde ağrının nasıl
hafifçe arttığını fark edin. Bunun bir göstergenin hareketinde yansımasını izleyin.
4. Ağrınızı arttırma gücünüz olduğu gibi onu azaltabilirsiniz de. Tünel içinde yürürken uzakta bir ışık noktasını fark edin. Attığınız her adım sizi bu ışık noktasına yaklaştırıyor ve rahatlığınızı arttırıyor ve rahatsızlık göstergenizdeki numaraların uygun bir hızda düşmesini sağlıyor. Göstergenin üstünde gördüğünüz sayı hissettiğiniz rahatsızlığın seviyesi olabilir.
5. Tünelin sonundaki ışık çemberinin ona yaklaştıkça daha büyük ve daha parlak olmasını
sağlayın. Bu suretle gittikçe daha fazla rahatladığınızı fark edin.
6. Bu tünelin ne kadar uzun veya ne kadar kısa olduğuna siz karar verebilirsiniz. Bu, ağrınızla
uğraşırken rahatsızlık seviyenizin yüksekliğine bağlıdır.
7. Rahatsızlık göstergesi sizin için kabul edilebilir bir seviyeye düştüğünde (belki de 2 veya 3
numara) kendinizi daha rahat hissederek zihninizdeki tünelden dışarı çıkabilirsiniz.
8. Gözlerinizi açmadan önce sizin için uygun olan bir yolla bu olumlu duyguları güçlendirmek için biraz zaman geçirin.
UYKUSUZLUK İÇİN OTOHİPNOZ
1. Gözlerinizi kapatın ve huzurlu bir hipnotik duruma girin.
2. Zihninizde lüks, siyah bir perde hayal edin. Düşünceler kafanıza girdiğinde perdeyi geçmelerini ve zihninizin diğer tarafında durmalarını sağlayın. Daha sonra tekrar yumuşak ve sıcak perdeye odaklanın.
3. Bugüne kadar görmüş olduğunuz en güzel bahçeyi gören bir taraça hayal edin. Bu bahçeye
10 basamakla iniliyor olsun.
4. Birkaç dakika içinde, zihninizde merdivenden aşağıya doğru saydıkça bastığınız her basamakta kendinizi daha gevşemiş ve rahat hissedebilirsiniz.
5. Her 1 veya 2 saniyede bir nefes verdiğinizde basamakları 1'den 10'a doğru kendi kendinize sayın. Gevşeme süresine telkinleri serpiştirin.
6. Merdivenin sonuna ulaştığınızda kendinizi ne kadar sakin ve huzurlu hissettiğinizi fark edin. Hayalinizde bahçeyi bütün duyularınızla inceleyin. Örneğin; çiçeklerin kokularını içinize çekerken onların farklı renklerini görebilir, güneşin sıcaklığını yüzünüzde hissedebilir, ağaçlar da kuşların şarkı söylemesini veya uzakta bir arının çiçekten çiçeğe giderken vızıldamasını duyabilirsiniz.
7. Yumuşak çimene uzanın ve gökyüzüne bakın. Belki dağınık bulutları görebilirsiniz. Yumuşak bir meltemle hışırdayan yaprakların fısıltısını duyabilirsiniz. Birkaç yaprağın ağaçlardan düştüğünü fark ettiğinizde bu size gitme zamanının geldiğini hatırlatabilir.
8. Bu yerdeki huzurun verdiği keyifle kendinizi rahat ve dinlendirici bir uykuya bırakın.
(NOT: Çalışmalarınıza göre, her seferinde daha derin ve daha çabuk transa girebilirsiniz. Transtan çıkamama bir durum söz konusu değildir. Kontrolünüzü kaybederseniz uyuya kalırsınız ve çok dinlemiş bir biçimde rahatlıkla uyanırsınız...)
Elaine Sheehann'nin "Kendi Kendine Hipnoz" isimli kitabından alıntı yapılmıştır.
Theta Healing Meitasyon yaşamınızı tamamen değiştirebilecek bir felsefedir. Yaşam enerjisini artıracak, negatif düşüncelerden sıyrılmanızı sağlayacak, inandıklarınızı değiştirmenize yardımcı olacak ve daima mutlu kalmanız için tariflerde bulunan bir meditasyon yöntemidir.
Güçlü olduğunuzu, yeteneklerinizi, başarılarınızı keşfetmenizi sağlayan bir metot'tur. Arzularınızı, istekleriniz, hayallerinizi gerçekleşmenize yardımcı olacak ve hiç bir şeyin imkansız olmadığını gösterecek ve bunu size inandıracak bir felsefedir. Kıstaslarınızı, katı kurallarınızı ve mutluluğunuza engelleyen olayları, kavramları farkına varmanıza ve değiştirmenize yardımcı olacaktır. İçinizde var olan kimliğinizi dışarı çıkarmanız için size doğru yolu gösterecek bir yöntemdir.
Theta şifasının kurucusu ve gelişmesindeki öncüsü Vianna Stibal’dir. Yakalanmış olduğu kanser hastalığından arınmış olduğuna ve iyileştiğine şahit olduktan sonra, kendini bu meditasyon yöntemine adayarak, daha fazla teknikler üretmeye başlamıştır. Ve başka kişilerin tedavisine yardımcı olmayı amaç edinmiştir.
Viannanın savunmuş olduğu düşünce; Var olan her şeyin yaratıcısı ile bağlantıya geçtiğimizde beyin dalgalarımız direk olarak Theta zihin haline geçmektedir. Bu eylem gerçekleştiğinde istediğiniz her şeyi değiştirebilir, yaratabilir, iyileştirebilirsiniz.
Theta kavramı; beyin dalgalanmasının ismidir. Ve bu meditasyon yöntemi adını beyin dalgalarından esinlenerek almıştır. Kuantum mantığına dayanan yöntemin ana kuralı, Şahit Olma işlemidir.
Kişi hayatındaki değişikliklerinin farkına vardığında ve nasıl mutlu olduğunda, iyileştiğine şahit olduğunda, bu felsefe de amacına ulaşmış olur. Bilinçaltınızda yaşadıklarınızı, günlük hayata aktarmanızı sağlayacak bu yöntem, istediğiniz ve dilediğiniz gibi yaşamanızı sağlayacaktır. Kendinize zaman ayırmanız gerektiğini savunan düşünce, sorunun kaynağına ve yaratıcının gücüne yardımına inanınca her şeyin üstesinden gelebileceğini savunmaktadır.
Theta Şifasının özellikleri ve kişiye birçok yararı vardır.
Derin fiziksel rahatlatmayı ve zihin açıklığına yardım etmektedir. IQyu artırmakta, sözel beceriyi, performansı artırmada da başarılıdır. Beynin iki tarafından çalışmasını ve dengeli işlemesini sağlar. Stresi azaltır, kaygıyı, endişeyi giderir. Ağrıyı azaltır, endorfin salgılanmasını harekete geçirir, coşkuyu artırır, yaratıcı imgelenme gücünü faaliyete geçirir, kendiliğinden gelen söz sanatlarını harekete geçirir.
Theta Healing meditasyon yönteminde, ilk önce kişinin inançları 4 kademede düzenlenir ve bu düzenleme kinesioloji tekniği ile doğrulanmaktadır. Bu dört kademe; genetik seviye, tarih seviyesi, ruh seviyesi ve çekirdek seviyesi olarak adlandırılır. Tarih seviyesi, geçmişte yer alan hatıralar, yaşanmışlıklar, olaylar, günümüze kadar taşınmış bellek tecrübeleri, genetik hafıza ile ilgili konuları ele almaktadır. Bu seviye de hatıralar aura düzeyinde tutulur. Genetik seviyede ise, atalardan bu yana gelen genleri, günümüze ekleyerek işe başlanır. Genlerden gelen inançlar, morfojenetik alanda saklanmaktadır. Ya da DNA’lar etrafında saklanabilmektedir. Bunun amacı, DNA faktörünün ne yapılması gerektiğini söylemektedir. Ruh seviyesi, kişinin tüm varlığı ile ilgilidir. Bu yöntem, kişinin kalp çara seviyesinden başlanarak dışa doğru çekilmesi ile gerçekleştirilir. Çekirdek seviye, kişinin çocukluğundan bu yana öğrendikleri, kabul ettiklerini, inançlarını mercek altına almaktadır. Kişinin parçası haline gelen inançlarını, beynin ön lobunda enerji olarak tutulmaktadır.
Özgürleştiren ve coşku yaratan bu yöntem, sezgilerin gelişmesinde çok etkilidir. Sürekli alıştırma yaparak yeteneklerinizi ve sezgilerinizi, bu yöntem ile geliştirebilir ve artırabilirsiniz.
Depresyonu, stresi, öfkeyi çok kolay bir şekilde atmayı öğretmektedir. Negatif olan olayları, yaşamı, düşünceyi kökten beyinden arındırarak yerine olumlu düşünceler ekleyen bir yöntemdir. Beyin bu felsefe ile Beta, Alfa, Teta, Delta ve Gamma adlı beş frekans ile ayarlanabilmektedir. Yaptıklarımız, düşündüklerimiz, davranışlarınız, hep bu frekanslar ile ayarlanabilmektedir.
Zihin theta devresine girdiğinde, istediğiniz dileği dua ettiğinizde, beyin bu enerjiyi algılıyor ve yaratıcıdan istenenler, büyük oranda gerçekleşiyor. Theta Healing ile kısacası inanarak, olumlu düşünerek, meditasyon ruhuna bürünerek dua edildiğinde, yaradan ile iletişime geçildiğinde istediğiniz her şeye kavuşabilirsiniz.
"Alıntı"
İstediği başarıyı elde eden kişilerin özelliklerini merak ediyor musunuz? Aşağıdaki listede tüm bu özellikleri bulabilir ve bu özellikleri kendinize tatbik edebilirsiniz :)
- Bu insanlar yaşamın her yönünü severler.. Şikayet etmekle ya da olayların daha değişik olmasını istemekle vakit kaybetmezler...
- Bağımsızlıklarına çok düşkündürler. Aileye güçlü bir sevgi ve bağlılık duymalarına rağmen, ilişkilerinde bağımsız olmaya özen gösterirler...
- Sevgi anlayışları, sevdiklerine hiç bir değeri zorla kabul ettirmemeyi gerektirir...
- Onay aramak gereksinimleri yoktur... Övgü ve ödül talep etmezler...
- Çok açık ve dürüst konuşurlar, çünkü vermek istedikleri mesajları, başkalarını memnun etmek için dikkatli sözcükler arkasına gizlemezler...
- Gülmeyi ve başkalarını güldürmeyi iyi bilirler...
- Kendilerini şikayet etmeden kabullenirler... Fiziksel benliklerini, sahteliklerle gizlemezler...
- Doğal yaşamı takdir ederler... Başkalarına eğlenceli gelmeyen şeylerden zevk alma yetenekleri vardır. Gün batımını izlemek ya da kırlarda küçük bir gezinti yapabilmek, doğum yapan bir kediyi izlemek onlar için mükemmel bir şeydir ve şükran duyarlar...
- Başka insanları çok iyi anlarlar ve asla şaşırıp şok olmazlar...
- Gereksiz kavgalarda asla taraf olmazlar...
- Hastalık hastası değildirler...
- Dürüsttürler, asla yalan söylemezler, olayları çarpıtmazlar...
- İnsanlar hakkında konuşmaz, insanlarla konuşurlar...
- Titizlik ya da düzenlilik gibi dertleri yoktur, verimli yaşamaya bakarlar. Organizasyon nevrozundan bağımsız oldukları için yaratıcıdırlar...
- Bu insanların müthiş bir enerjileri vardır. Enerjileri doğa üstü değildir, yalnızca yaşamı ve yaşamdaki aktiviteleri sevmelerinin bir sonucudur...
- Şiddetli bir merak duygusuna sahiptirler. Hep araştırır, yaşamlarının her anını kavramak isterler. Her insan, her varlık ve her olay, daha çok öğrenmek için bir fırsattır...
- Başarısız olmaktan korkmazlar, hatta onu sevinçle kabul ederler. Bu insanlar, kendilerine zarar verecek duyguları yok etme ve kendilerine verdikleri değeri artıracak olanları doya doya yaşama yeteneğine sahiptirler...
- Bu mutlu insanlar, asla kendilerini savunma gereksinimi duymazlar. Basitçe ''Her şey yolunda, biz yalnızca farklıyız. Anlaşmak zorunda değiliz'' derler. Bir tartışmayı, kazanma ve karşısındakini konumunun yanlışlığına ikna etme gereksinimi duymadan, burada keserler...
- Değerleri dar değildir. Kendilerini tüm insan ırkının bir parçası olarak görürler. Daha çok düşman öldürmekten sevinç duymazlar...
- Kahramanları ya da putlaştırdıkları insanları yoktur. Herkesi insan olarak görür ve hiç kimseyi kendilerinden önemli konuma getirmezler...
- Başkalarının yeteneksizliği nedeni ile kazanmak yerine, zaferi kendi çabaları ile elde etmeyi yeğlerler...
- Komşularının ne yaptığını fark etmezler, çünkü var olmakla meşguldürler...
- En önemlisi bu insanlar ''KENDİLERİNİ SEVERLER''. Kendilerine acımak, kendilerini reddetmek, kendilerine öfkelenmek için zamanları yoktur. Elbette sorunları vardır, ama sorunların onları duygusal paralizasyona götürmesine izin vermezler. Tökezleyip düştüklerinde, tekrar ayağa kalkar ve sızlanmadan yaşamaya devam ederler...
- Hatalı alanlardan bağımsız insanlar, mutluluğu kovalamazlar, sadece yaşarlar ve mutluluk onları bulur.
- Gerçekten nadir bulunan insanlardır, onlar için her gün mükemmeldir...
Ve öyledir.. ;)
Kişisel Enerji Alanınız ve Hayatınıza Yansıması Nasıl?
Aşağıdaki test, enerjik yaklaşımınız konusunda size fikir verecektir.
Eğilimleriniz doğrultusunda her ifadeye 0 ile 4 arasında bir puan verin.
Testin sonunda verdiğiniz puanları toplayın. Ve lütfen kendinize dürüst olun :)
Puanlama:
Asla : 0
Ender : 1
Bazen : 2
Sık sık : 3
Her zaman : 4
Şimdi Test Başlıyor:
- Rahatlamış ve Huzurlu bir şekilde uyanırım.
- Güne heyecanla ve Beklentilerle başlarım.
- Kendime genellikle güvenirim.
- Risk almaktan ve yeni şeyler denemekten çekinmem.
- Kendi sorunlarımdan dolayı başkalarını suçlamayan, insanlarda kusur aramayan, hoşgörülü bir insanım.
- Görünüşümden genel anlamda memnunum.
- Kendimi herkesle eşit görürüm. Saygı görmek isterim.
- Mantıklı sınırlar çizer, mantıklı taleplerde bulunurum.
- Sık sık gülümserim. Yaptığım işi eğlenerek yaparım.
- Duygularımı dile getirmekten çekinmem.
- Doğaçlama davranırım. Hayatı bir macera gibi görürüm.
- Farklı ilgi alanlarım ve yaratıcı yönlerim var.
- Zamanımı iyi programlarım. Hiçbir zaman koşuşturmam gerekmez.
- Kendime ve hedeflerime zaman ayırırım. Dinlenmeye de zaman ayırırım.
- Hedeflerim var.
- Yaşamımda ki güzelliklerin değerini bilir, tadını çıkarırım.
- Sağlıklı beslenme alışkanlıklarım vardır.
- Düzenli olarak spor yaparım.
- Yaptığım işe odaklanırım. Ne iş yaparsam yapayım, keyif almaya çalışırım.
- Değişime açığım. Beklenmedik gelişmelerden rahatsız olmam.
- İçgüdülerime güvenirim ve bana yol göstermelerine izin veririm.
- Olumlu ve yüreklendirici düşünür, konuşurum. Kendime hak ettiğim değeri veririm.
- Sorunlarla yüzleşmekten çekinmem. Her sorunu bir fırsat olarak değerlendiririm.
- Ufak tefek şeyleri takıntı haline getirmem. İşlerin kendiliğinden yoluna gireceğine inanırım.
- İnsanları yargılamam, ilişkilerimde yargılanma korkusu ile hareket etmem.
Toplam puanınız “kişisel enerji katsayınız”ı ortaya çıkaracaktır. Bu katsayı sizin hakkınızda bir takım ipuçları içerir. Bunlar;
- Dünya’ya yansıttığınız iyimser ve barışçıl enerji miktarı,
- Yaşayacağınız başarılı deneyim potansiyeli,
- Mutlu ve huzurlu, kendinizi gerçekleştirebileceğiniz, doyuma ulaşmanızı sağlayacak bir yaşam sürdürmek için harcadığınız zaman ve enerji katsayısıdır.
Sorulara vereceğiniz yanıtlar, ruh halinize göre günden güne değişiklik gösterebilir. Dolayısıyla testi değişik zamanlarda gerçekleştirerek ortalamasını almanız daha sağlıklı olacaktır. Aynı şekilde testi ayda bir ya da yılda bir yaparak değişim konusunda ne kadar başarılı olduğunuzu ölçebilirsiniz. Olumlu zihinsel ve duygusal eylemler gerçekleştirdikçe, enerji düzeyinizin yükseldiğini görmek size cesaret verecektir.
Değerlendirme:
Kişisel Enerji Katsayınız 80 – 100 arasındaysa;
Oldukça mutlu birisiniz demektir. Kişisel enerjiniz de bu mutluluğun yansıması olacaktır. Kendinizden memnunsunuz. Başkaları da sizden memnun… Bu kategoriye girmenize rağmen, çok istediğiniz halde mutlu bir ilişki yaşayamıyorsanız ya da yaşadığınız ilişki sizi mutlu etmiyorsa, testte ki sorunlu maddeleri daha dikkatli inceleyin. Üzerinde çalışmanız gereken bir - iki madde görebilirsiniz. Bunlara öncelik verin. Alışkanlıklarınızda gerçekleştireceğiniz çok ufak değişimler bile, kişisel enerji alanınızda inanılmaz farklar yaratabilir.
Kişisel Enerji Katsayınız 60 – 80 arasındaysa;
Yalnız sayılmazsınız. Bu testi yapanların %60-70’i bu kategoriye girmekte. Fena sayılmazsınız ancak oranınız %75’in altında ise geliştirmeniz gereken yönler olduğu açık demektir. Kendinize daha fazla saygı gösterin ve doğal davranın. Davranış kalıplarınızı dikkatle incelediğinizde, kendinizi sık sık ikinci plana attığınızı fark edebilirsiniz. Kendinize daha iyi davranın. Gerçek aşkı bulmanızı sağlayan, mutluluk verici sonuçlar doğuran, enerji düzeyini arttırıcı teknikler kullanın.
Kişisel Enerji Katsayınız 40 – 60 arasındaysa;
İdare ediyorsunuz demektir. Biraz rahatlayarak, esnek ve affedici davranarak mutluluğunuzu arttırabilirsiniz. Hayatınızda bir denge kurmalısınız. Sakın boş vermeyin. Bu yönde gerçekleştireceğiniz tüm çabalarınız, çekim enerjinizi arttıracaktır. Kendinize zaman ayırdığınızda, ilişkilerinizde yaşanacak değişimlere inanamayacaksınız.
Kişisel Enerji Katsayınız 20 – 40 arasındaysa;
Anlaşılan cesaretiniz son dönemde epey kırıldı. Kendinize dair kuşkularınız, güvensizlikleriniz ve korkularınız var. Enerjinizde bu duyguları yansıtıyor. Kendinizi severek daha olumlu bir kişisel enerji alanı yaratma çabalarını öncelik haline getirmelisiniz. Azimli olun. Öncelikli hedefiniz içsel bir değişim gerçekleştirmek olmalı. Aşkta ve ilişkilerde başarı, diğer amaçlarınız bunun ardından kendiliğinde gerçekleşecektir.
Kişisel Enerji Katsayınız 20 altındaysa;
Tahminen çok mutsuz, mücadele içinde geçen bir hayatınız var demektir. Bu durum geçmişte yaşadığınız bir güvensizlikten kaynaklanıyor olabilir. Ancak bununla yaşamayı sürdürmek zorunda değilsiniz. Korkularınızdan kurtulmalı ve kendinizi sevmeye başlamalısınız. Korkmayın, bunu başarabilirsiniz. Her gün bu meselelere belirli bir zaman ayırın. Düşünce biçiminizi tutarlı bir şekilde değiştirerek, enerji düzeyinizi ve gerçekliğinizi de değiştirebilirsiniz. Bir psikanalizciden ya da bir danışmandan sağlıklı düşünce kalıpları geliştirmenize yardım isteyebilirsiniz. Emin olun, harcadığınız çabaya değecektir.
Enerjinizi Hemen Şimdi Değiştirin…
Kişisel enerjinizi değiştirmek istiyorsanız, yukarıda ki testte 0, 1, 2, 3 puan verdiğiniz ifadeleri hayatınızın amacı haline dönüştürmelisiniz. Yaşam biçiminizde gerçekleştireceğiniz bu değişiklikler, enerjinizi de değiştirecektir. Yaptığınız seçimleri uygulayarak daha mutlu ve gerçekten güçlü bir insan haline gelebilirsiniz.
Elbette bir insanı kendinize çekmeniz için mutlu olmanız gerekmiyor. Mutsuzken de, sefaletini sizinle değişik ve nahoş şekillerde paylaşmak isteyecek mutsuz insanları kendinize çekebilirsiniz. Çekim Yasa’sına göre benzerler birbirini çeker. Hayatınıza mutluluk katabilecek birini kendinize çekmek istiyorsanız, öncelikle kendinizle mutlu olmayı becermelisiniz.
Kaç puan almış olursanız olun, yapmanız gereken ilk şey şudur;
Öncelikle testte 0, 1, 2, 3 verdiğiniz ifadelere göz atın. Bunların her birini ayrı bir kağıda yazın. Bu kağıtları yanınızda taşıyın ve sık sık göz atın. Bunlar sağlıklı ilişkiler yaşamak istiyorsanız, başarılı bir hayat hayali kuruyorsanız, geliştirmenin yollarını öğrenmeniz gereken davranışlardır. Her gün bu ifadelerin birkaçını günün hedefi olarak belirleyin. Yanınıza bir ifade alın ve bu ifadenin sizin açınızdan gerçeğe dönüşmesini sağlayacak yeni seçimler yapmaya çalışın.
Tekrarlanan samimi niyetler, er ya da geç kendi gerçeğinizi yaratmanızı sağlayacaktır. Bu yolla niyetlerinizi değiştirdikçe, çevrenizde ki koşullarında değiştiğini göreceksiniz. Kaderiniz doğrudan enerjinize bağlıdır. Enerjinizi ise tutumlarınız belirler. Geçmişte ne yapmış olursanız olun, Gerçek seçiminizin bugünkü tutumunuz olduğunu unutmayın.
Yaşamınızda değiştirmek istediğiniz şeyler varsa, kendinizde de değiştirmeniz gereken şeyler var demektir. Çok büyük, önemli bir şey olmayabilir. Ama değişmesi gereken bir şey olduğu kesin. Siz “yaydığınız” enerjiden ibaretsiniz. Yaşamınızda ki insanların, deneyimlerinizin bir nedeni vardır. Bu nedeni bulma zamanı geldi…
“Sandra Anne Taylor”