EFT Duygusal Özgürleşme Teknikleri ile gündeminizde olan, sizi iyi hissettirmeyen, enerjinizi düşüren duygulardan arınmak ve yenilenmek hemen, şimdi MÜMKÜN.
Siz de eskinin duygusal yüklerinden arınmak istiyorsanız çalışmamıza mutlaka katılın. Katılmadan önce BURADAN ön kayıt yaptırmayı unutmayın. Bu çalışmaya İstanbul dışından katılmak isteyenler için, Skype üzerinden çalışma yapılmaktadır.
Para kazanmakta zorluk çekiyorsanız ve hayatınıza bolluk bereket akmasını istiyorsanız hipnoz ile para çalışması tam size göre...
- Hangi enerjide olduğunuzu biliyor musunuz? Hayatınızda neden parasal sorunlar yaşadığınızı?
- Farkında olduğunuz ya da olmadığınız, para ile aranızda ki ilişkiyi olumsuz hale getiren algılarınızı, düşünce ve davranış kalıplarınızı, bilinçaltı olumsuz kayıtlarınızı, çekirdek inançlarınızı birkaç saat içinde değiştirmek ve hayatınızı maddi-manevi bolluk bereket içinde yaşamak isterdiniz değil mi?
Katılmak için BURADAN lütfen ön kayıt yaptırın. Bu çalışmaya İstanbul dışından katılmak isteyenler için, Skype üzerinden çalışma yapılmaktadır.
Şifa Kulübü modern hayatın ortaya çıkardığı insani sorunlara doğal enerji sistemleri ve teknikleriyle çözüm bulan bir şifa kulübüdür.
Güç, bilgi, enerji paylaştıkça çoğalan olgulardır. Gelin siz de sorunlarınıza kolay çözümler bulabileceğiniz kulübümüze katılın, hayatınızı özgürleştirin.
Web sitesine BURADAN ulaşabilirsiniz...
Diğer her şey bittiğinde, Seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum...
Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor. Neyi özlediğini, kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum...
Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor. Aşk için, Hayallerin için, Yaşıyor olma serüveni için, bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum...
Ay´ının etrafında hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor.
Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince açılıp açılmadığını, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek istiyorum...
Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan benim ya da kendi acınla oturup oturamayacağını bilmek istiyorum...
Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sınırlılığını hatırlamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarmadan çılgınca dans edip coşkunun seni parmak uçlarına kadar doldurmasına izin verip vermeyeceğini bilmek istiyorum...
Bana anlattığın hikayenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor. Kendi kendine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratamayacağını; ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhuna ihanet edip etmeyeceğini bilmek istiyorum...
Güvenebilir ve güvenilebilir olup olamayacağını bilmek istiyorum. Her gün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum...
Benim ve kendi hatalarınla yaşayıp yaşayamayacağını; bir gölün kenarında durup gümüş ay´a ´EVET!´ diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum...
Nerede yaşadığın ya da ne kadar paran olduğu beni ilgilendirmiyor. Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, yorgun, bitap da olsan, çocuklar için yapılması gerekenleri yapıp yapmayacağını bilmek istiyorum. Kim olduğun, buraya nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor.
Çekinmeden benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmek istiyorum...
Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor. Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum...
Kendinle yalnız kalıp kalamadığını ve o boş anlarda sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum......
"Oriah Mountain Dreamer"
Her karşılaşma kutsaldır.
Alışveriş yaptığımız market, yemek yediğimiz lokanta, su içtiğimiz çeşme, yürüdüğümüz kaldırım ve orada yanlarından birer yabancı olarak geçip gittiğimiz insanlar…
Tesadüf gibi görünen karşılaşmalar, yolu sorduğumuz herhangi biri, hafifçe çarptığımız insan…
Bize gülümseyen küçük bir çocuk, önümüzden aniden uçuveren kuş…
Gün boyu yaşadığımız en basit olay bile, herhangi bir zihinsel, fiziksel, ruhsal ya da duygusal bir olayın tetikleyicisi olur...
Küçük ya da büyük…
Bazen hiç hesapta olmayan durumların içine çekiliveririz...
Hayal bile etmediğimiz olayları yaşarken buluruz kendimizi...
Bir martı çığlığı, bir satıcı bağırışı alır götürür bizi yıllarca ya da yollarca uzaklara…
Hem öğretmen hem de öğrenciyizdir her ilişkinin içinde...
Doğduğumuz aile, gittiğimiz okullar, sıra arkadaşımız, sevgilimiz, eşimiz, çocuğumuz vs...
Her ilişki farklı bir yönümüzün aynasıdır...
Ve bizler de onlar için birer aynayız...
Farkındalığımız yükseldikçe durumları ve ilişkileri yaşarken kendimizi ve yaşanılanları gözlemlemeye başlarız...
Ve eğer yaşadıklarımıza yüksek idrakle bakabilmeyi başarırsak, o ilişki ya da durumu ne için yaşadığımızı kavrarız...
Düğmelerimize (bam telimize) en fazla basan insanlar en iyi öğretmenlerimizdir...
O ilişkide kurban olmadığımızı anlar, ilişkinin bize neyi öğretmeye çalıştığını kavrarsak, dersimizi alır ve yolumuza devam ederiz...
Eğer bunu yapamazsak, o ilişkide ya da durum içinde tutsak olur, ya daha ağır durumlar yaşar ya da daha travmatik durumları (o dersi alıncaya eksik yönümüzü tamamlayıncaya kendimizi düzeltinceye kadar) tekrar tekrar yaşamaya devam ederiz...
Bazen bazı insanların hayatına yalnızca katalizör olarak gireriz...
Onların hayatlarında değiştirmesi gereken durumun düğmesine basar ve sessizce çekiliriz...
Ve yüksek farkındalık içinde kalırsak, yaşanılan durumdan etkilenmeden arkamıza bakmadan yolumuza devam ederiz...Özet olarak en büyük düşmanımız, en iyi dostumuzdur aslında...
Çünkü bizde en büyük değişime neden olur genellikle...
Ve her karşılaşma kutsaldır...
Karşımızda ki insanın tanrısallığını kabul edip, o şekilde yaklaşırsak, nefreti, öfkeyi, suçluluk duygusunu, o insana karşı sorumlu olduğumuz ve o ilişkiye mahkûm olduğumuz duygusunu ve kini söküp atarız varlığımızdan...
Yaşadığımız her durum tanıştığımız her insan öğretmenimizdir...
Ne kadar kısa sürede öğrenirsek öğrenmemiz gerekenleri, karmamızı çözüp, iç huzuruna, mutluluğa, ideal ilişkimize ve ruhsal eşimize kavuşuruz...
"Alıntı"
Dünyanın bir yerinde, sizin de en iyi yanlarınızı ortaya çıkaracak, birlikteyken kendinizi tamamlanmış hissedeceğiniz, sizi olduğunuz gibi kabul edecek bir Erkek veya Kadın var.
Eğer siz onu aramaya başladıysanız, buluşma vaktiniz gelmiş demektir. Onu şimdi bulmaya ne dersiniz..?
Kimi çiftler "birbirlerinin en iyi yönlerini" ortaya çıkarırlar. Düşük bir olasılık ama belki siz de rastladınız; onları birlikte gördüğünüz her seferinde şeffaf bir sevinçle çevrelenmiş olduklarına ve ışıklı bir hale içinde olduklarına yemin edebilirdiniz. İnsan varlığının fiziksel, duygusal ve mental boyutlarının dışındaki diğer alanlarıyla da ilgilenen "ezoterik" bilim filozoflarına göre onlar ideal eşlerini bulmuş olan çiftler.
Bu çiftlerin birlikteyken, tek başlarına ulaşabileceklerinden çok daha yüksek gelişim düzeylerini yakaladıkları, insan doğasını yakından gözlemleyen ezoterisyenler tarafından iddia ediliyor. Ancak bu çiftler birbirlerinden ayrıldıklarında neredeyse sönükleşiyor ve kuruyorlar.
Onların çoğu kez normal düzeyin altında sürdürülen bir yaşama tahammül ettiklerini görebiliyorsunuz. İnsan varlığının farklı planlarının iletişimi konusunda literatüre geçmiş araştırmaları bulunan, "Aşkın ve Evliliğin Ezoterik Felsefesi" kitabının yazarı Dion Fortune'a göre aslında çiftler iki ayrı varlıklar değiller; tek bir bütünün iki yarısını oluşturuyorlar. Önemli olan diğer yarınızı bulmak. Bunu başarabilmiş olanlarda, iki insanın arasındaki yakın duygudaşlık ve mükemmel bağlantı, birindeki duyguların diğerine yansımasını sağlıyor.
Birinin üzüntüsü her ikisini de acıya boğarken, birinin neşeli olmasından her ikisi de haz duyuyor. Bilinçli ya da bilinçsiz hepimizin içinde ideal eş arayışının olduğunu belirten Dion Fortune, "Aslında genelde her yürekte bu duruma ulaşma umudu saklıdır. Hayal kırıklığıyla sonuçlanmış deneyimleriniz her ne kadar bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını bugüne kadar göstermiş olsa da, bu umudun her zaman yeniden doğması, kökleri çok derinde yatan bir güdüden kaynaklandığını gösterir" diyor.
Bu isteğin gerçekleşmesi için neler gerektiğini Dion Fortune şöyle özetliyor: "Başkasıyla tam birleşmenin olabilmesi için benlikten tam anlamıyla vazgeçilmesi gerekir. Bunu yapabilen insan sayısı o kadar az ki, şaşırırsınız." Bu tür bir birliktelik benliğini aynı derecede göz ardı eden iki ruhun bir araya gelmesini gerektiriyor. Ancak ideal eşleşmenin söz konusu olması için, örneğin eşlerden birinin kendini tümüyle vermesi ve diğerinin yalnızca alması yeterli değil. Hatta her ikisinin kendilerini bütünüyle vermeleri de önemsiz.
İdeal eşleşme ancak eşlerden birinin, diğerinin sadece gereksindiğini vermesi durumunda gerçekleşiyor. Tersi durumda her tür özveri yararsız hale geliyor.
İdeal eşinizi bulmak için;
Peki o zaman siz ideal eşinizi nasıl bulacaksınız? Eşinizin, erkeğin ya da kadının sizin için ideal olduğunu nereden bileceksiniz? İnsanın kendi çabalarıyla ideal eşini bulması olanaklı mı, yoksa bu durum öylesine kendiliğinden mi oluşuveriyor?
Aslında sizin de kolayca tahmin edeceğiniz gibi ideal evliliklere nadiren rastlanıyor. Buna karşın evlilik kararını veren herkes, bunun kendisine yeryüzündeki en büyük mutluluğu getireceğine inanıyor. İnsanlar umutlarını bu tek maceraya bağlıyor ve nadiren ruhlarının arzu ettiğini elde ediyorlar. Evliliklerin çoğu, karşılıklı hoşgörüden başka bir şeye dayanmıyor.
Çoğu çift yalnızca toplumun baskısı nedeniyle bir arada olmayı sürdürüyor. Bunlar birbirlerine karşılıklı uyum ilkesinden daha yüce bir bağla bağlanmış değiller. Evliliklerde tutkunun ateşinin, fiziksel güzelliğin çekiciliğinin azalması veya yitirilmesiyle birlikte sönmesinden sonra, çoğu erkek ve kadının bekleyebileceği en iyi şey, geriye iyi bir arkadaşlığın kalması oluyor.
Böylesi arkadaşlık dünyanın en soylu ve güzel birlikteliklerinden olmasına karşın, bu durumu paylaştığınız insan, ideal eşiniz demek değil. Ezoterik bilimlerle uğraşanlar bunun için ideal eşini bulmuş olanları "EŞ RUHLAR" olarak adlandırıyor; bu birliğin evlilikteki sevgiden çok daha büyük boyutlara ulaştığını söylüyorlar.
Bilinçaltı gerçel eşini talep ediyor...
Evlilikteki sevginin yakın ve yaşam boyu süren bağı, karşılıklı binlerce gereksinim, şefkat duyguları, anılar ve arkadaşlıktan doğan duygudaşlık temeline dayanıyor. Oysa eş ruhların birbirlerine duydukları aşk, herhangi bir oluşuma bağlı değil. Bu aşk, tam olgun olarak doğuyor ve diğer tüm bağları aşıyor. Araştırmaları sırasında bu deneyimi yaşamış pek çok insanla tanışmış olan Dion Fortune bu bağı şöyle tanımlıyor: "Bu o denli kuvvetli bir bağ ki, yeni bir oluşum olarak kabul edilemez."
Bu daha çok geçmiş yaşamlarda gelişen bir tutkunun reenkarnasyonudur. Bilinçli zihin her ne kadar bunun farkında olmasa da bilinçaltı bunu anımsar ve eşini talep eder." Peki diyelim ki, birlikte olduğunuz insana aşıksınız, onunla uyum içindesiniz; aranızdaki hiç bir tarz farkının sizin için önemi yok. Her an birbirinizi düşünüyor ve arzuluyorsunuz. Acaba o sizin eş ruhunuz mu? Değilse aradaki farkı nasıl anlayacaksınız?
Dion Fortune, çoğu kez sıradan tutku ya da ani duygusal çekiciliklerin, kolayca abartılarak olduğundan daha yüksek bir düzeydeymiş gibi algılanabildiğini söylüyor. Ruhsal evrimin alt süreçlerinde olan bireyler, ani ve denetlenemez tutkulara fazla eğilimli oluyorlar. Herhangi biriyle sürekli ve uyumlu bir beraberlik sürdüremeyecek kadar benmerkezci, kendi sınırlamaları ve tensel zevklerine bağımlı olan bu insanların eş ruhlarını bulma yolunda katedecekleri çok fazla aşama var.
Eğer onlardan biriyle birlikteyseniz ve ideal eşinizi arıyorsanız, onunla hemen "belki başka zaman" diyerek vedalaşın. Çünkü bu tiplerin arzuları karşılığında verebilecekleri pek az şeyleri oluyor ve bunları yönlendirmeyi üstlenen biri çok geçmeden karşılığını alamadığı bu ilişkiden bıkıyor. Ezoterik felsefeye göre insanların çoğu kendileriyle aynı "ışın düzeyinde" olan herkesle mükemmel ve tatmin edici bir birliktelik yaşama gücüne sahip.
Kendi ışın düzeyimizde olan herhangi biriyle karşılaştığımızda da temel bir uyum duygusu oluşuyor. Çünkü ruhsal evrim sürecinin aldığı yol ve spritiüel nitelikler, bunlar ister gelişmiş, isterse ilkel düzeyde olsunlar, temelde aynı içeriğe sahipler. Ancak spiritüel eşleşme, yalnızca aynı ışın renginde olanlar arasında gerçekleşebiliyor. Dion Fortune, "Gelişim sürecinin farklı yönlerde oluştuğu bireylerde bu bağın güçlenmesini beklemek yararsızdır. Bir insan yaşamını askerlik mesleğine adamışsa, yaşamını ülkeler arasında barışın sağlanmasına adayan eşiyle yan yana yürümesi mümkün olmayacaktır" diyor.
Ruh eşinin de zamanı var...
Ezoterisyenler insan varlığının spiritüel gelişiminin yedi aşaması olduğunu söylüyorlar. Fiziksel dünya bunlardan yalnızca biri. Oysa ezoterik felsefe tarafından tanınan eşleşme yasaları, fiziksel birliktelikten daha fazlasını kapsıyor. Buna göre bir insan, işlev görecek aşamaya ulaşan yedi bedenini de aynı kişiyle eşleştiremediği sürece yaşadığı her birliktelik eksik kalıyor ve cinselliğe aç biçimde eşini aramayı sürdürüyor. Çünkü doğal olarak tüm insanlar eşit şekilde gelişmiyorlar.
Günümüzde ortalama bir insanın ancak ilk üç bedeni yani fiziksel bedeni, sezgisel bedeni ve duygusal bedeni eşleşmeye yatkın oluyor. Fiziksel beden ergenlik çağında daha aktif hale geliyor. Şefkat duyguları 10'lu yaşlardan itibaren aktifleşirken, somut mental beden 20'li yaşlarda gelişiyor. Soyut düşünce 30'lu yaşlarda oturmaya başlıyor ve spritüel yapı 40'lı yaşların sonuna kadar tüm yönleriyle olgunluğa ulaşmış olmuyor. Bu nedenle gelişim derecesi yüksek kişilerin, gelişimlerinin aldığı yön belli olana kadar evlenmeyi geciktirmelerine sıkça rastlanıyor.
Çoğu insan ne yazık ki, arzu-bedeninin kendine eziyet eden baskısına dayanamayarak sürekli birliktelik kurmakta acele ediyor ve karşı cinsten ilk uygun kişiyle evliliğe sığınıyor. Fiziksel olan ilk planda birleşme, üreme organlarının karşılıklı etkileşiminle bağlı. İkinci planda eşleşme, arzular karşılıklı olarak tutuştuğunda, bir erkek kadına şehvetle baktığında ve kadın da ona benzer bir tutku duyduğunda gerçekleşiyor.
Üçüncü planda birleşme heyecanların duygudaşlığına bağlı. Dördüncü planda eşleşme için ortak konularla ilgili bilinç ve ilgi gerekli. Beşinci planda entelektüel duygudaşlık, altıncı planda karşılıklı spritüel idealler eşleşmeyi belirliyor. İdeal birliktelik ise yedinci planda oluşuyor.
" Eş ruh birlikteliğinde ilginç bir durum daha var: Bazı planlarda eşleşmeler benzerlikler sayesinde kurulurken, bazılarında zıt olanlar birbirlerine çekiliyorlar. Birinci planda zıtlıklar, ikinci planda benzerlikler, üçüncü planda yine farklılıklar çekim gücünü yaratıyor. Dördüncü planda benzer zihinler birbirini çekerken, beşinci planda farklı yaklaşımlar çekimi artırıyor. "
Bu bağıntılar sona erdiğinde eşleşme de sona eriyor. Altıncı plan üzerinde eşleşme tamamen ışın rengine dayanıyor. Benzer spritüel türde olanlar kendilerine benzeyen ruhlarla eşleşiyorlar. Işın türleri farklı olanlar arasında birleşme mümkün olamıyor. Ruhların farklı yaşamlarda birbirini beklemesini sağlayan; birbirini izleyen yaşamlarda buluşarak, bir kez oluştuğunda onları daima bir araya getirecek olan bağ ise ancak beşinci gelişim aşamasından sonra kurulabiliyor.
Eş ruhunuzla karşılaştığınız an...
Birbirlerinin ruh eşleri olan insanlar, üst bedenleri'nin her biriyle karşılıklı eşleşiyor ve her eşleşmeyle de sevginin yeni boyutlarını keşfediyorlar. Karşılıklı arzulama anlamında fiziksel birliktelik, uyumu sağlıyor ve sinir sistemini dengeliyor. Sevgi, arzuları ve amaçları tek bir bütün içinde birleştiriyor ve iki kişiliği birbirine bağlıyor.
Ortak bilgi hazinesinin oluşturulması, arkadaşlığın yakınlaşmasını sağlıyor. Benzer kavram ve ilkelere duydukları inanç yaşamlarını aynı kanala yönlendiriyor, aynı düzeydeki ruhsal amaç ve idealler onların birlikteliklerini tamamlıyor. Bilinç saf ruh düzeyine yükselene dek, iki ruh arasında doğan bu büyük aşk tüm sınırlamaları aşıyor ve tüm evreni, kurdukları birliğin sınırları içine çekiyor.
Ezoterik filozoflar, o anda fiziksel planda gerçekleşebilecek en büyük uyarımlardan birinin başlayacağını söylüyorlar. Böylece çift "tüm planlarda" eşleşerek, "ışığa adım atıyor" ve bundan böyle artık yollarına ayrı ayrı devam etmiyorlar. Ezoterisyenler bu "kutsal birlikteliğin" ancak aynı evrim sürecinde olan bireyler arasında yaşanabileceğini kabul ediyor. Bu tür birliktelikler ölümle bile sona ermiyor.
Eş ruhunuzu buluncaya kadar...
"Düşüncelerinizin Gücü" kitabının yazarı olan, 1974'ten bu yana Münih'te kurduğu Hipnoz Araştırmaları Enstitüsü'nün başında bulunan, Almanya'nın en tanınmış hipnoz terapistlerinden Erhard F. Freitag'ın ideal eşini buluncaya kadar diğer erkeklere burun kıvırmaya karar vermiş olan kadınlara önerileri var:
Yaşamın şu yasasını aklınızdan çıkarmayın: Birisini arıyorsanız, yeryüzünde sizi de arayan biri var demektir. Eğer öyle olmasaydı siz de arayış içinde olmazdınız. Çünkü spritüel planda boşluğa giden tek bir içtepi bile yoktur. Her şey birbirine bağlıdır. İsterseniz kısa boylu, şişko ve evlilik dışı üç çocuk annesi olun. Bir erkeğin özlemini çekiyorsanız, dünyada öyle bir adam var demektir. Ufak tefek tombul kadınları seven, çocuklara bayılan ve sizin sıcak yüreğinizin ona verebileceklerini özleyen bir adam.
Bir eş isteyen ve bulamayan insanların çoğu boş yere aşağılık duygusunun pençesinde kıvranırlar. Hatta bazıları, mankenler gibi genç ve alımlı olmadıkları ya da sigara reklamlarının yıldızları gibi cool ve kendinden emin görünmedikleri için hiç kimsenin onlarla ilgilenmeyeceğine inanmışlardır. Halbuki inanılmaz güzel görünen, başarılı insanların hayatı sizinkinden, benimkinden çok daha mutlu değil ki. Onlar biraz daha şanslılar belki; ama sizin de mutlaka farkında olmadığınız ve onlarda bulunmayan avantajlarınız var.
Belki de bunları kullanmayı öğrenmeniz gerekiyor." Erhard F. Freitag 'n, eş ruhunu bulmak isteyenler için basit önerileri var.
- Bunun için önce, verebileceklerinizi kafanızda netleştirmelisiniz.
- Kim olduğunuzu bilin, olmadığınız bir insanmış gibi davranmak için boş yere kendinizi yormayın.
- Kalitenizin bilincinde olun, hangi yönünüzle başka insanları çektiğinizin farkına varın.
- Mizahi yanınız mı, cazibeniz mi, zekânız mı, sadakatiniz mi, güven uyandıran kişiliğiniz mi, anaçlığınız mı, sportifliğiniz mi, duyarlılığınız mı, pratik yönünüz mü?
Kişiliğinizin sandığının gizli köşelerini karıştırdığınızda hazine bulacağınızdan emin olabilirsiniz.
Erhard F. Freitag, bunu dostlara sormanın da iyi bir yöntem olacağını söylüyor. Çünkü o zaman ortaya çok şaşırtıcı sonuçlar çıkabiliyor. Doğal gördüğünüz için sizin farkında bile olmadığınız bazı özelliklerinizi onlar yüceltiyor olabilirler. Sonra sıra pratik çalışmaya geliyor. Kendinizi dünyaya, kozmosa mesaj yollayan bir verici gibi farz edin.
Her sabah uyandıktan sonra yollayacağınız mesajın özü şöyle olacak: " Selam ideal eşim, eş ruhum. Ben buradayım. Sana sesleniyorum." Sonra o gün neler yapacağınızı ona anlatacaksınız. Örneğin: "Sabah onbirde kuafördeyim. Saat beşte istasyonda bir arkadaşımı karşılayacağım. Akşam köşedeki kafede oturacağım. Eğer benimle karşılaşmak istiyorsan, bugün beni nerede bulacağını biliyorsun." Tamam, kabul. Böyle okuyunca insana komik geliyor; ama Erhard F. Freitag, spiritüel olarak hazır olan bazı insanlar için sonuçların tecrübeyle sabit olduğunu söylüyor.
Aslında denemekten kimseye zarar gelmez. Bu yöntemi uygulamak için aşmanız gereken tek engel mantığınız. O size daha şimdiden, hiç tanımadığınız birini bu şekilde çağırmanın mümkün olmadığını, " ruhsal telefonla " böylesi bir randevulaşmanın zırvalamaktan öte anlam taşımadığını söylemeye başladı bile değil mi? Oysa binlerce yıllık birikime sahip olan bilge filozoflar, sadece kendi üstünlüğünü tanıyan mantığın bu konuda da dar kalıplar içinde sıkışıp kalmış olduğunu söylüyorlar.
Spritüel dünyada aslında " rüzgara seslendiğiniz " pek çok şeyi başkalarının ve özellikle buna ihtiyacı olanların algıladıklarından emin olabilirsiniz. Peki bu mesajlar doğru alıcıya nasıl ulaşıyor? "Bu sadece bir dalga boyu meselesi" diyor, Erhard F. Freitag ve şöyle devam ediyor: "Aynı frekanslar buluşur, birbirlerine uyum sağlar ve güçlenirler. Alıcı ve verici, tıpkı geceyle gündüz, kadınla erkek, yaşamla ölüm gibi birbirlerine aittirler. "
"Bir eş arıyorsanız bilin ki buluşmanız, ilk önce ruhsal boyutta olur, sonra bedensele geçer. Yani onunla cismen karşı karşıya geldiğinizde aranızdaki ruhsal bağlantı aslında geçmişe dayanmaktadır. Birbirini sevenler, yeni karşılaşmış olsalar bile uzun zamandır tanışıyormuş gibi hissederler."
Ancak eş ararken kesinlikle yapmamanız gereken bir yanlış var: İlle de sahip olmak istediğiniz bir insana kendinizi odaklamak. Çünkü özellikle kadınlar, nedense son zamanlarda bir eşi olan ya da kendilerine ilgi göstermeyen şu ya da bu erkeği kafalarına takmaya çok eğilimliler. Sizin yapmanız gereken tek şey, ruhen uyumlu bir beraberlik kurabileceğiniz bir eş istemek. Çünkü belirli bir insanı zorla kendinize yöneltmeye çalışırsanız, büyük olasılıkla ideal eş ruhunuzun size gelmesine de engel olacaksınız...
Alıntı
Eğer dünya'yı değiştirmek istiyorsan;
Bir Kadını SEV,
Kendinin ötesinde SEV…
Senin ruhunu çağıran bir kadın bul, seni idare eden değil…
Kontrol listeni bir kenara at, kulağını kalbine koy ve onu dinle…
Yaşayan her varlığın adını, dualarını, şarkılarını duy…
Her kanat çırpanın, telaş içinde yüzenlerin, yeraltındakilerin, su altındakilerin, her yeşilin, çiçek açanın, henüz doğmamış olanın…
Ölmekte olanın…
Onların onlara hayat veren Bir’e hüzünlü övgülerini işit…
Eğer adını henüz duymadıysan, yeterince dinlememişsin demektir…
Eğer hala gözlerinde yaşlar yoksa, eğer hala onun ayaklarına eğilmemişsin, neredeyse onu kaybetmişsin demektir…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan; Bir Kadını SEV, kendinin ötesinde SEV…
Arzunun ve mantığın ötesinde.. Senin gençlik, güzellik, ve çeşitlilik gibi bütün yapay özgürlük gündemlerinin ötesinde sev…
Bize çok sayıda seçenek verildi…
Ama biz, bir Ruhun ateşinin ortasında durup, oradan ışıyan gerçek özgürlükte aşka direnmeyi yakıp kül etmeyi unuttuk…
Bir tane Tanrıça var…
Ona bak, onu gör…
Bak bakalım o mu baltayı başına vuracak olan...
Eğer değilse yürü, hemen…
Boşa zaman harcama…
Bil ki kararının onunla bir ilgisi yok...
Çünkü nihai olarak kim olduğu ile değil, ne zaman teslimiyeti seçeceğimizle ilgili...
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV…
Onu ölüm korkusunun ötesinde sev…Onu içindeki anne tarafından manipüle edilme korkunun ötesinde sev…
Ona onun için öleceğini söyle…
Onunla birlikte yaşayabileceğini söyle...
Onunla birlikte ağaçlar dik ve onların büyümesini seyret...
Onun incinebilir güzelliğinde, onun ne kadar güzel olduğunu söyle ve onun kahramanı ol...
Ona hatırlat, o senin adanman ve hayranlığınla O SENİN TANRIÇAN...
Dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV...
Bütün yüzleriyle, bütün mevsimlerde…
O seni şifalandıracak, senin şizofrenini…
İkili zihnini, yarım kalbini…
O şizofreni ki senin ruhunla bedenini ayırır…
Seni daima dışarıya bakar kılar, kendinden başka bir şeyi aramak için…
Böylelikle yaşamı değerli kılmak için…
Her zaman bir başka kadın olacak…
Sonunda o parlak olan da eski mat olana dönüşecek…
Ve sen yeniden huzursuz olacaksın…
Erkeğin daha çok seçime ihtiyacı yok…
Erkeğin ihtiyacı dişil, sabırlı, şefkatli, bir yerde nefes alan, köklere inen, birlikte yeryüzünü sarabileceğiniz kadar kuvvetli…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV…
Yalnızca bir kadını…
O kutsal bir kase gibi, sev ve koru onu…
Bütün insanlık için, duyduğu terk edilme korkularını sev…
Onun yaraları sadece onun yaraları değil,
Onun bağımlılığı zayıflık değil…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV…
O sana inanana kadar sev...
O zaman içgüdüleri, sanatı, sesi, vizyonları, tutkusu, vahşiliği ona tekrar döner…
O aşkın gücüdür…
Bütün politik, medya şeytanlarının yok etmeye ve değerini düşürmeye çalıştığı aşkın gücüne sahiptir…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan;
Davalarını, silahlarını, iç savaşını bırak, öfkenden vazgeç, büyüklük sevdalarını aydınlanman için bırak…
Kutsal KADIN senin önünde duruyor…
Eğer onu kollarına alırsan, bu yakınlıktan daha ötesini aramaktan vazgeç...
Ya huzur ve barış denilen şey, bir kadının kalbiyle beraber tekrar hatırlanması gereken unutulmuş bir rüya ise..?
Dünyayı değiştirmek istiyorsan, Bir Kadını SEV…Gölgelerinin en derinliklerine kadar…
Varlığının en yüksek noktalarına kadar…
Onunla ilk karşılaştığın bahçeye git…
Gökkuşağı ülkesinin kapısına…
Birlikte tek bir ışık gibi yürüyerek…
Dönüşü olmayan noktaya…
YENİ BİR YERYÜZÜNÜN BAŞLANGICINA VE SONUNA KADAR………..
“Alıntı”
Hipnoz, en basit tanımıyla zihinsel odaklanma ve fiziksel rahatlamadır...
Mösyö Google’da ya da başka bir arama motorunda “Hipnoz nedir” diye tarattığınızda eminim çokça bilgiye ulaşacaksınız. Ben size Hipnoz terimini ilk kullanan Yunan Mitolojisini, Hipnoz’un tarihçesini, Psikoloji’de ki, Metapsişik’te ki, Spiritüalizm’de ki yerini uzun uzun anlatıp sizi baymayacağım. Siz zaten bu ansiklobedik bilgilere nasıl ulaşacağınızı biliyorsunuz.
Ben, bende ki tanımı ve deneyimleri aktararak Hipnoz hakkında bakış açımı paylaşacağım. Bahsettiğim tüm bilgileri bende araştırdım. Sonuç olarak hala aklımda kalan, sahne gösterilerinde kullanılıp insanları şaşırtan ve hayrete düşüren, enteresan bir konuydu benim için. Hatta belki birazda tedbirli yaklaşılması gereken bir alan.
Böyle diyorum çünkü; bundan 4-5 yıl önce sigara’yı bırakmak için alternatif çözümler araştırırken “hipnoz ile sigara’yı bırakın” sloganlarına rastladım. Üzerinde onca şey okumama rağmen, bende ki algı; Birisi (hipnotist ya hipnoterapist) beni bir güzel uyutacak, benim bilinçaltıma girecek ve benim haberim olmadan kimbilir bana neler yükleyecek, ben kimbilir hangi telkinlerle ben olmaktan çıkacağım :) Hatta abartıp, hipnoz altında iken hayatımda ki tüm sırları da bu profesyonel arkadaşa sayıp-dökebileceğimi düşünmüştüm. Biraz paranoyakça belki ama algım tamamen bunun üzerine kuruluydu ve ben “tırsmıştım”.
Üzerinden zaman geçti ve ben NGH (National Guild Of Hypnotists) Uluslararası Sertifikalı Hipnoz Eğitimi etkinliğine rastladım. Bireysel Danışmanlık ve Şifa Çalışmaları yaptığım için bu eğitimin tıkandığım noktalarda bana yardımcı olabileceğini düşündüm. Ve hipnoz hakkında ki algımı gerçek bilgiler ve bireysel deneyimlerim doğrultusunda düzenleme fırsatımda olacaktı. Tamamen içgüdüsel olarak bu eğitime kayıt oldum. Hayatımda “iyi ki yaptım!” dediğim deneyimlerim arasında baş sıralarda yer alıyor bu kararım. 50 saate yakın, yoğun bir eğitimden geçerken birçok bilgi ve teknik öğrendik. Öğrendiklerimizi birbirimizle ve kendi kendimize (otohipnoz teknikleri ile) bolca uygulama fırsatı yaşadık. Ve her birimiz eğitimi başarı ile tamamlayıp birer Hipnotist olduk.
Hipnoz benim için artık bir gösteri ya da insanları etkileme sanatının çok dışında bir şey. Bir kere öyle horul horul uyuyan varlıklar olmuyoruz seans sırasında :) Bunu özellikle belirtiyorum çünkü ben başta da anlattığım gibi öyle olacağını sanıyordum.
Şimdi; Hipnoz, en basit tanımıyla zihinsel odaklanma ve fiziksel rahatlamadır. Zihni hipnotist yardımıyla belli bir alana odaklarsınız ve beyin dalgalarını alfa’ya getirerek (trans-yani bir halden başka bir hale geçiş) fiziksel rahatlık yaşarsınız.
Çok detaya girmeden beyin dalgalarını da anlatayım. Elektroensefalogram (EEG) ile ölçüldüğünde beynin yaydığı dalga boyları ALFA – BETA – TETHA – DELTA’dır.
BETA; Zihnin ilk kullandığı dalga boyudur. 12-16 hz.dir.
ALFA; Zihni ve bedeni rahatlatan, dalga boyudur. 8-12 hz.dir.
TETHA; Hafif uyku durumu, derin rahatlama, meditasyon dalga boyudur. 4-7 hz.dir.
DELTA; Beyin frekansı çok düşüktür. Burada zihin sesi neredeyse duyulamayacak gibidir. 1-3 hz.dir.
Herkesin beyin dalga boyu Beta’da dır. Bir hipnoz seansı sırasında Alfa’ya geçerek gerçek bir rahatlık yaşarsınız. E peki rahatladık, güzel. Hepsi bu mu diyeceksiniz. Bu sadece giriş kısmı.
Rahatlayan zihin ve beden tüm algılara açık hale geliyor. Yani sizin alfa’da olmanız hayatınızın kalitesini doğru oranda arttırıyor. Ne kadar sık kullanırsanız, hayatınızı siz yönlendiriyor olursunuz. Çünkü dışarıdan farkında olarak ya da olmadan çokça hipnotik enerjiler alıyoruz. Siz algılarınız açık olduğunda, neye çekildiğinizi, neye yönlendirildiğinizi, neyi neden istediğinizi daha fazla fark ediyor oluyorsunuz. Farkındalığınız arttıkça daha etkin bir hayat yaşamanız kaçınılmaz oluyor. Bu giriş kısmının yani beynimizi alfa’da kullanmamızın avantajı. Şimdi gelelim bir hipnoz seansı ile neler yapabileceğinize.
Hipnotist yardımıyla rahatlayan zihin ve beden, önceden belirlemiş olduğunuz spesifik bir konuda değişim-dönüşüm yaratmak için hazır hale geliyor. Çeşitli tekniklerle Bilinçaltı temizliği ile eski, işinize yaramayan, artık size hizmet etmeyen düşünce kalıplarınızı sonsuza kadar çöpe atma fırsatınız doğuyor. Yerine de; yeni Siz’i oluşturacak kendinizle ilgili algılarınızı telkinlerle bilinçaltınıza iletiyorsunuz. Kendinizi harika hissetmeye başlıyorsunuz.
Çünkü siz artık, sizi engellediğini düşündüğünüz kalıplarla mücadele ederek yaşamak yerine, olumlu bir zihin yapısıyla hareket ediyor ve hayatınızı tam da yaşamak istediğiniz gibi yaşayacak potansiyele sahip oluyorsunuz. Bundan daha harika ne olabilir ki :)
Hulya
EVRENSEL YAŞAM ENERJİSİ
Öncelikle; Reiki ile ilgili teknik bilgilere ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız ya da sadece nereden gelir, neden Reiki gibi sorularınız varsa şahsi web sitemde uzun uzun her detayın anlatıldığını görebilirsiniz. Yazılara buradan ulaşabilirsiniz...
Neale Donald Walsh’a ait bu cümleyi seviyorum… Tüm kitaplarını da çok sevdiğim gibi…
"Sağlık; Bedeniniz, Aklınız ve Ruhunuz arasındaki anlaşmanın bir ilanıdır."
İşte Reiki benim için tam bu noktaya dokunuyor. Ben kendime reiki uyguladığımda sağlığımı destekliyorum. Bunun açılımı da; Ben hem bedensel, hem zihinsel, hem duygusal hem de ruhsal olarak şifalanıyorum. Bahsedilen anlaşmayı ilan ediyorum. Reiki tüm bu alanlara etki edip beni yaşam enerjisi ile dolduruyor. Coşkumu, hayata dair sevincimi artıyor. Kendimi çok daha denge’de hissediyorum.
Reiki’nin başka bir amacı da kişisel ve spiritüel tekamül’ü güçlendirmektir. Sizin yolunuzu açar ve ilerlemenize destek verir.
Reiki bedenin doğal kendini iyileştirme yeteneğini güçlendirir.
Ağrı ve acıları azaltıp, iyileşme sürecini hızlandırır.
Bağışıklık sisteminizi güçlendirir, hastalıklara karşı korur. Bu noktada belirtmeden geçemeyeceğim; ben reiki’yi uygulamaya başladığımdan beri (yaklaşık 10 yıldır) antibiyotik kullanmadım. İlaç alma sıklığım çok uzun sürelere yayılıyor.
Bunun dışında; Sizi engelleyen düşünce kalıplarına, olumsuz duygu ve düşüncelere, geçmişte yaşadığınız bir durumun etkilerine reiki verebilir, şifalandırabilirsiniz. Eskiye oranla çok daha farkındalığı yüksek, hayata çoğunlukla olumlu açıdan bakan bireyler haline dönüşürsünüz.
Yediğiniz yemeğe, içtiğiniz suya reiki verebilir, bedeniniz için toksinlerin arıtılmasını sağlayabilirsiniz.
Sadece sizin için değil; kendilerinden izin alarak, sevdikleriniz, aileniz içinde reiki şifa enerjisi yollayabilirsiniz. Onların sağlıklarına, huzurlu hissetmeleri ya da işlerinde ki bolluk-bereket akışı için reiki verebilirsiniz.
Reiki’yi evcil hayvanlarınıza, bitkilerinize uygulayabilirsiniz. Onları da yaşam enerjisi ile destekleyebilirsiniz.
Yaşadığınız alana, şehrinize, ülkenize, tüm dünya’ya ve evrene reiki şifa enerjisi yollayabilirsiniz. Ki bu önemli bir sorumluluktur. Eğer bir reiki uygulayıcısı iseniz bu maddeyi göz ardı etmemenizi isteyeceğim sizden.
Reiki’nin deneyimlediğim faydaları saymakla bitmez. En zor anlarımda, en yakınım olmuştur her zaman. Ben kendiniz için bir “iyilik” yapın ve Reiki ile tanışın diye öneriyorum. Seçim ve karar her zaman sizin :)
Hulya