Sıradan Olmak ya da Olmamak?

Salı, Mayıs 28, 2013

An’da olmak yatay zaman çizgisini bırakıp, 

Dikey bir çizgi oluşturup içinde varolmaktır... 



İzleyici- 
Son birkaç yıldır, bilinçli ve şimdi de olabilmek adına, spiritüel yolda olmak için önemli çabalar harcadım. Yoga, meditasyon yapıyor, spiritüel toplantılara katılıyordum. Şimdi ise insanların spiritüel konuları konuştuğunu duyduğumda, adeta geri çekiliyorum. 

Bunlardan farklı bir spiritüel şeylerin, boyutun olduğunu düşünüyorum. Kendimi çok iyi hissediyordum, haftasonları 10 saat meditasyon yapıyor ve herkese bunun ne kadar özel olduğunu anlatıyordum. Bu spiritüel hayatı tecrübe etmenin ne kadar özel olduğunu anlatıyordum. 

Şimdi ise sizin ve diğerlerinin söylediklerini dinliyor ve o “hiç kimse” gibi hissedebilmeyi diliyorum. Tüm samimiyetimle bunun içinde olup, sahip olamamak. Tüm bu sözlere aşina olsam da, çok fazla yolu tıkıyor görünüyorlar. Yani tüm bu kavramlar vs.. özel bir kişi olmaktansa, sıradan biri olmanın sevimliliğini hissediyorum. Bilirsiniz, sıradan bir kişiliğin üzerinde, spiritüel bir kişiliğe sahip olmak, sanki etrafta taşımak zorunda olduğun iki katlı sandviç gibi.. :) Ve bu sanki yolumu tıkıyor. Bilmiyorum, burada sanırım bir soru var…



Eckhart Tolle-  

Tamam, soruyu ben biliyorum. Spiritüel çalışmalarınız da biraz aşırıya kaçtınız. Şimdi de bunun reaksiyonunu yaşıyorsunuz. Çünkü, tüm o özel kişi oluşunuzdan sonra normaliteye dönmek zorundaydınız. Kendinizin ve pratiklerinizin özel oluşunu düşündünüz ve bir uca doğru orta yoldan epey uzaklaştınız. Şimdiyse bunun reaksiyonunu deneyimliyorsunuz. 

Bu iyidir. Başka bir deyişle; spiritüel konularda bir şey daha duymak istemiyorsunuz, size bu kadarı yetti de arttı:) Yani aşırıya kaçtınız ve buna karşı reaksiyonunuz, spiritüel bir şey daha duymak istememenizdir. Eski bir deyişte de ifade edildiği gibi, daha fazla istemediğiniz bir şeyden kurtulmaya çalışırken, içinde ki kıymetli şeyleri de sokağa atmamalıdır. İlk olarak bir uca gittiniz, şimdi onun aşırı reaksiyonunu deneyimliyorsunuz. 

Nihayetinde orta bir yerde bulacaksınız kendinizi. Her anın, olduğu gibi spiritüel olduğu bir noktada. Spiritüel günlük varoluştan ayrı değildir. Spiritüel dediğimizde biz, dışarıda bir yerlerde ulaşılacak bir alemden bahsetmiyoruz. Şuan olduğunuzdan daha özel bir alemden. Bu olmayacaktır. O şimdi ve buradadır. Biz, şimdi ve burada daha derine gidiyoruz, spiritüel budur. Siz şimdi bu sözlerden yorulmuş bir haldesiniz. Çünkü o uca doğru fazla uzaklaştınız, bunu anlamalısınız. Bunda bir sorun yoktur, geçecektir. Belki de atlatıyorsunuz. O “Sıradanlık”tır. Daha çok spiritüel olmanız, daha sıradan olmanız demektir. Özel olmamanızdır. Ve tekrar, ego burada devreye girip “tamam daha sıradan olmalıyım” diyebilir :) “Nasıl sıradan olabilirim” diye düşündürtebilir. “Birisi bana sıradan olmayı öğretmeli” diyebilir :) 

Karışıklığınızı anlıyorum, belki sizde anlıyorsunuz. Özel olan bir şey yoktur. Odunu kesmek, suyu taşımak. Zen’in spiritüelliği tanımladığı gibi. Nihayetinde spiritüel yaşam, odun kesip, su taşımaktır :) Zen manastırlarında yapılan günlük işlerdir bunlar. 

Benim durumumda bu; marketten yiyecek almak, kahve içmeye gitmek, köpeği ormanda yürüyüşe çıkarmak, BBC haberlerini izlemek, arada bir yemekle şarap içmek, film seyretmek. Olağanüstü hiçbirşey değil, esasen tamamen olağan, sıradan bir varoluş. Ve o, orada gizlenmiştir. Spiritüalite oradadır, uzakta bir yerde değil. Kelimelerin sizde yarattığı negatif etki kaybolur ve sizde nötr hale geçersiniz. Ve onları oldukları halde kullanırsınız, sadece birer işaret olarak. 


Ben- :)

Eckhart Tolle söyleşisini konu alan bu video’yu ekledim çünkü çoğumuzun kafası biraz karışık bu konularda. Spiritüel kelimesi bile karışıklığa neden olabiliyor. Ve tam olarak içine girmeyince, ya ütopik bir boyut ya da soruyu soran kişinin de içinde bulunduğu hal gibi, iki farklı boyutta, iki ayrı birey gibi varolunacağını algılayabiliyoruz. Oysa ruhsallık ve fiziksel yaşam birbirinden ayrı şeyler değil. Beden, zihin ve ruh üçleminden oluştuğumuz düşünüldüğünde, her birini ayrı ayrı ulaşılması gereken yerler gibi görebiliyoruz. Oysa mükemmel bir oluşum var ortada. Her birimiz birer mucizeyiz. Birimiz diğerinden daha az ya da daha çok değil...

Bazı arkadaşlarım bana “hiç sinirlendiğin olur mu?” diye sorarlar. Bu konulara ilgili ve içinde olduğumu bildikleri, genelde dengede ve olumlu bir yapım olduğu için galiba. Gülümserim... Elbette bende sinirleniyorum, hatta sinirimin tavan yaptığı an’lar bile olabiliyor. Sürekli bir “AUMM” halinde dolaşmıyorum:) Hele İstanbul gibi bir yerde yaşayıp, günün en yoğun olduğu saatte trafikte araba kullanmanız gerekirse:) Belki sinirlenme sıklığım ve durumlara verdiğim tepkiler değişebiliyor, tepkilerimi ifade tarzım değişebiliyor, olumsuz duyguları taşımama tercihim değişebiliyor. Bu bir seçimdir, hepimiz nasıl tepkiler vereceğimizi seçebiliyoruz.


Ruhumuza yakın hissettiğimiz öğretileri hayatımıza uygularken, örnekte olduğu gibi uçlara gidebiliyoruz. Hoş ben hayatım boyunca 10 saat meditasyon yapmış biri değilim:) O yüzden izleyici ile tam bir empati kurabilmişte değilim. Ama benimde uygulamada ve hayatıma entegre ederken saçmaladığım zamanlar olmuştur. Hayat deneye-yanıla, bir uçtan-diğer uca giderek ortayı, dengeyi bulmayı yaşatabiliyor bazen. Çok doğal. Hepsi doğal… 


Hepimizin yolu aynı olmak zorunda değil, kopyala-yapıştır bir deneyim değil yaşamak. Bazen raydan çıkıp, yolun hoşumuza gitmediğini görüp, tekrar yola girebiliyoruz. Burada yine “bir şey olmaya çalışma” dürtüsü mü yoksa iç sesini mi dinlediğimiz önemli gelir bana. Ego’nun sesi ile hareket edip, bir etiket yaratma peşine düştüğümüzde, yaptığımız hiçbirşey içsel tatminde getirmiyor olacaktır. 


Sıradanlığa gelince; bir şey olmaya çalışmadan, olduğunun farkına varmak ve onu yaşamak en olağan sıradanlık. Eckhart Tolle kitaplarında çok güzel vurgular şimdi ve burada olmayı, kendin olarak varolmayı. Zihnin geçmiş ve gelecek kaygısından uzak anın içinde olmak, en muhteşem deneyimdir. Yediğin yemekten keyif almak, öpüşürken sevdiğin insanın varlığını hissetmek, bir kedinin usulca yanınıza yaklaşıp, diz çöktüğünüzde başını dizlerinize sürtmesini ve onun masumiyetini yaşamak. 


An’da olmak yatay zaman çizgisini bırakıp, dikey bir çizgi oluşturup içinde varolmaktır. Bu dikey çizgide ne kadar hissederek yaşarsak o kadar derin deneyimler paylaşıyoruz. Yaptığımız her ne ise zaten “özel” hissediyoruz. Çünkü o anlarda geçmiş yok, gelecek yok, sadece yaşadığımız deneyim var. 

Yani sıradan olmak, spiritüel olmak ya da başka bir şey, o kadar komplike durumlar değil:) Daha karmaşık olmasını beklediğimizde zaten karmaşık algılamaya müsait oluyoruz. Basit baktığımızda ise sadeliği, sıradanlığı ama o sıradanlığın güzelliğini yaşıyoruz. 


Hulya

BUNLARI DA SEVEBİLİRSİN :)

0 yorum

Popular Posts